KALEYE SIZANLAR
Londra ’da tarihi bir bina. Anglikan - Yahudi Ortak Komisyonu Üyeleri toplantı halinde.
Hükümetler üstü güçler, karar vericiler ( Üst Akıl ) bu salonlarda çalışıyor, üretiyor. Cahil toplumlara gönderilecek olan zehirli akrepler bu salonlarda eğitiliyor.
KALEYE SIZANLAR
SAĞLIKLI GÖVDEYE göz diken ve musallat olan kötü bir hastalık gibi, ülkemizde sinsice yayılan misyonerlik ; batı zihniyetinin, batı emperyalizminin en önemli, en tehlikeli silahlarından biridir. Amacı ; Türk Halkı ’nı kendi kültüründen ve inancından soğutmaktır. Yabancıların yürüttüğü çok sayıdaki proje, dinsel ya da ruhsal etkinlik perdesiyle masum gösterilmeye çalışılsa da, bıraktığı hasarlar büyüktür.
Dikkatle incelendiğinde anlaşılabilir ki ; Hristiyan dünyasında 2 önemli kilise kavramı bulunuyor ve bunlar destekleniyor, yaşatılıyor. Birincisi ; bildiğimiz, içlerinde ibadet edilen, günah çıkarılan ( sözde ) kiliseler, yani görkemli, yüksek taş yapılar. İkincisi ; adres, alan, mekan olarak göze çarpmayan, yönetimi, bütçesi hakkında fazla bir şey bilinmeyen kiliseler grubu olup, Invisible Church ismiyle anılıyor. Protestanlar tarafından kurulan, yönlendirilen ikinci kilisenin sunduğu ( dayattığı ) görüşler, yayınlar, bizim açımızdan düşündürücü. Diyorlar ki : Kimseyi zorlamayacağız. İnsanların, basamak atlar gibi, Müslümanlık ’tan Hristiyanlığa geçmeleri gerekmiyor. Yaşadıkları bölgede, oldukları gibi kalsınlar ama bizim istediğimiz gibi düşünsünler. Bir Müslüman ; Müslüman gibi düşünemesin, Müslüman gibi davranamasın ama hep Müslüman bir insan olduğuna inansın, İslam Dini ’ne uygun bir hayat yaşadığına inansın. Bunu sağlamalıyız ki Yeryüzündeki İslamiyet kendi kendine, bütünüyle çöksün. Böylece boşalan alanlara malzemelerimizi problem yaşamadan yerleştirebilelim. Etkili formül budur. Diğer formüllerle İslamiyet ’i durdurmak, zayıflatmak mümkün değildir. Hissettirmeden, uyandırmadan her Müslüman ’ın kafasına girilmelidir, kalbine girilmelidir. Vay be ! Süper zekalara sahip adamlardan süper ötesi buluşlar.
Efendim, ne durumda olduğumuza şöyle bir bakalım. 10 yıl önce, 20 yıl önce, 50 yıl önce, 100 yıl önce nasıldık ( ahlak ve kültür açısından )? Çözülüyoruz, yozlaşıyoruz. Bizimle birlikte ( belki ), birçok arkadaşımız, dostumuz, kardeşimiz ; bir Müslüman gibi, bir Türk gibi düşündüğünü sanarak, hatta iddia ederek, gerçekte Hristiyanların istediği biçimde düşünüyor, yaşıyor, tüketiyor olabilir. Yanlış yollardan yürüdüğü, yanlış işler yaptığı, yanlış organizasyonlara ortak olduğu halde, doğru yollardan yürüdüğünü, doğru işler yaptığını, doğru organizasyonlara ortak olduğunu sanan pek çok insanımız var. Peki, oluşan korkunç tabloların sorumlusu, suçlusu kimdir ? Kimlerdir ? Gerçek sorumluları, suçluları saptamak öyle zor ve riskli ki ; okyanusun dibindeki karanlık mağarada kilometrelerce sürünerek ilerlemenin ardından, tekrar derin ve ışıksız bir sualtı kuyusuna dalmaya, oradaki gizli kapıyı, kapı kilidini aramaya benziyor. Soruların yanıtları o kapının hemen arkasında ama geriye sağ salim dönememek de olası. Aslında maşalar, tetikçiler, kemirgenler her zaman belli. Görev dağılımları her zaman belli. Her dönemin kaliteli oyuncuları var. Entelektüel ve halkçı geçinen bazı sahte aydınların, demokrat ve insancıl geçinen bazı sahte politikacıların, bilgili - sevgili geçinen bazı sahte din adamlarının ve medyanın büyük bölümünün kurguları, atakları Halkımızı yorgun düşürmekte. Değerli zamanlarımız gereksiz meşguliyetlerle geçip gitmekte. Kafalarımız karıştırıldı, bulandırıldı. Nelere dikkat edeceğimizi, nelere üzüleceğimizi bilemiyoruz. GAP bölgesindeki topraklarımızın sürekli İsrail ’e pazarlandığına mı üzülelim, politikacılarımızın çelişkili, düzeysiz ve saygısız yaklaşımlarına mı üzülelim, gerçekten bilemiyoruz ?
Kiliseler hiç boş durmazlar, kapıları 24 saat açıktır. Disiplinli, sıkı çalışmaları için, insanların ilgisini, güvenini kazanmaları için, rakip gördükleri dinleri susturmaları için kiliseler kurulur ve hükümetlerce desteklenir. Onlardan, hayır işleri ( yemek ikramı ), kritik konferanslar düzenlemeleri de istenir. Bunlar arasında, Anglikan Kilisesi ( İngiltere ’nin Ulusal Kilisesi ), diğer Katolik ve Ortodoks kiliselere oranla daha küçük olmasına rağmen, oldukça aktif bir kilisedir. 150 yıldır sürdürdüğü, her 10 yılda bir, yeni dönemin hangi girişimlerle ve eylemlerle doldurulacağını anlatan dosyaların tartışıldığı konferanslar büyük öneme sahip. 17 yıl önce ( 18 Temmuz 1998 ) konferansların 14. sü gerçekleştirildi. İsmi : LAMBETH KONFERANSI. Alınan kararların bazıları açık, bazıları gizliydi. Konferansa, tümü Protestan, 800 piskopos katıldı. Amerikan Delegasyonu ’nda 120 piskopos bulunuyordu. Amerika ’dan katılan Episkopal Kilisesi ; Türklere karşı acımasız, düşmanca davranmayı kendisine resmen ilke edinmiş bir kilise. Geçmişte, Lozan Antlaşması Amerikan Senatosu ’na sunulduğunda bu kilisenin ağırlığı, direktifi yönlendirici olmuştur. Türkiye ’de Ermenilere baskılar, işkenceler uygulanıyor. Türkiye ’nin doğusu Ermenilere bırakılsın sözleriyle yaratılan atmosferde Senato Üyeleri Lozan Antlaşması ’nı özgür vicdanlarıyla onaylayamamışlar, askıda bırakmışlardır. İşte bu duruma, bu kilise neden olmuştur. Günümüzde de Amerika ’nın Lozan Antlaşması ’na sıcak bakmadığı ( bakamadığı ), içindir ki ; Türkiye ’nin TAM BAĞIMSIZLIĞI Amerika ile ikili anlaşmalar çerçevesinde SINIRLIDIR. Devletimizin, özel çalışmaları, geleceğe dair savunma hazırlıklarımız bile Kırılmaz Amerikan Kalıbı ’nın dışına çıkamıyor. A.B.D ’nin onayı, icazeti gerekiyor. Lozan Antlaşması ’ndaki boşluğu görüp, sırf buradan hareket eden, Türkiye ’nin başına çorap örmeye çalışan masonik kuruluşlar var ve bu kuruluşların son yıllarda tercih ettikleri kavramlar, taktik söylemler endişe verici.
Lambeth Konferansı ’nda Anglikan Kilisesi ’nin 10 yıllık Kutsal Eylem Planı hazırlanırken şöyle bir açıklama yapıldı : Bize doğru güçlü yönelişi hissediyoruz. Kenya, Uganda, Nijerya, Tanzanya başta olmak üzere Afrika ülkeleri Müslümanlığı bırakıyor, dinimize katılıyor. Sevgimize sığınıyorlar. Onların borçlarının hemen silinmesini istiyoruz. Aynı çalışmalarımızı Ortadoğu genelinde, Türkiye ’de ve Orta Asya Cumhuriyetleri ’nde sürdüreceğiz. Çalışmalarımızdan iyi sonuçlar alacağımızdan eminiz. Allah Allah. Eminiz diyor adamlar. Diyebiliyorlar.
Konferans sırasında kontrol edilen kırmızı özel bir dosya vardı ki, üzerinde şu yazılıydı : DIALOGUE. Türkçesi : Diyalog. İşte bu özel dosya, o tarihten tam 30 yıl önce düşünülmüştü. Dosya içeriğinin hızlandırılması, hedef ülkelerde Diyalog kavramının yerleştirilmesi karara bağlandı. Görevlilere, Tanrı ve Kutsal Değerler Adına yemin ettirildi. Düğmeye basıldı. İlk zamanlarda, bu dayatmanın nasıl zararlı olacağını, sonunun nerelere varacağını İslam Alemi ’nde pek az insan çözebildi. Toplantıda söz alan piskopos Simon Chiwanga dedi ki : Biz pastoral kilise değiliz. Küçük cemaatleri yönlendiren kilise değiliz. İnancımızı dışa vuracağız. Misyonerliğimizi geniş ölçülerden, dokunulmazlık zırhıyla götüreceğiz. Diyalog yakında Türkiye ’nin gündemine girecek. Müslüman ülkelerde diyalog zeminlerini oluşturacak olan şahısların yine o ülkelerden seçilmesi, içeriden temin edilmesi yoluna gidilecek. Türkler, karşılarında bizi değil, Anglikan yapılmış, kendi dillerinden konuşan, ikna edici TÜRK PROTESTANLARI ’nı görmeli ve saygıyla dinlemeli. Türklerin kalesi ancak böyle sarsılır ve yıkılır. Şeytana özgü bir mantık … Araştırdığımızda görüyoruz. Diyalog olayı ; Avrupa Birliği ’nin önemsediği, yarın ve yarından sonra kesinlikle aleyhimize sonuçlar doğuracak politikalardan sadece biridir. Vatikan ile Avrupa Birliği ayrılmaz, ayrı düşünülemez unsurlardır. Dünyada, Hristiyanlık adına Diyalog Çağrısı yapan ve resmen çalışmaları başlatan Vatikan ’dır. İlk çağrı önce Ortodokslar için yapılmış olup, bütün Hristiyan kuruluşlar DÜNYA KİLİSELER BİRLİĞİ adı altında acilen toplanmıştır. İlginç bir başka detay da şu. Vatikan ’ın yayınlamış olduğu 800 sayfalık CATECHISM isimli kaynak kitabın ( Katoliklerin uymak zorunda oldukları rehber ) 223. sayfasında yazıyor ki : Yürüttüğümüz misyonerlik, dinler arası diyaloğu ön görür. Kitabın 227. sayfasına bakalım. İncil ’i tanımamış olan İslami kesimlere bol miktarda vermeliyiz, okutmalıyız. Her kavim gibi Müslümanlar da İsa Mesih ’in kurtarıcılık planında yer alırlar. Çünkü onlar da İbrahim Peygamber ’in inancına bağlıdırlar.
Toplantılarında : Müslümanlar, Muhammed ’in peygamber olarak gönderilmesi nedeniyle değil, İbrahim ’in soyundan geldikleri için Müslüman ’dırlar. Dolayısıyla tarihsel bağımız nedeniyle ( bu bağın hatırı için demek istiyorlar ) onları da KURTARILMAYA LAYIK görmekteyiz diyorlar. Bakışları, ifadeleri özetle bu. Allah Aşkına, kim kimi kurtaracak ? Onlara göre biz ; Aşağılarda, kurtarılmayı bekleyen zavallı kavimlerden oluyoruz. Hamdolsun, dinimiz en son ve en mütekamil ( donanımlı, mantıklı, olgun ) tek dindir. Bugün Hristiyanlık ve Yahudilik, sonradan hurafe ve şirk yollarından gitmeyi SEÇEN, SEVEN insanların varoluş tarzıdır. Yaşam felsefeleridir. Bu kesin, açık. Onların din dedikleri ; ARTIK DİN DEĞİL. Bozdukları, değiştirdikleri kitabı biz ne diye okuyalım ? İstemiyoruz, çünkü yeni baskılarının orijinal olmadığı defalarca kanıtlandı. Yüce Allah ’ın tek bir dini vardır, o da İSLAM ’dır. Hristiyan etki ajanlarına göre : Türkler ; barbar, suçlu, günahkar kavimdir. 1915 ile 1923 yılları arasında 8 milyon Hristiyan ’ı acımadan katletmişlerdir. Yaptıkları soykırımın adını da her gittikleri yerde Kurtuluş Savaşı olarak sunuyorlar.
Güdümlü televizyonlarda, gerek milliyetimize, gerekse dinimizin uygulamalarına yönelik polemiklerin, tartışmaların arkasında da kiliselerin uzantıları ( maşaları ) ve İngiliz İstihbaratı bulunmaktadır. Amaçları, Türk Toplumu ’nu derinden, köklerinden yıpratmak. Müslümanlarla uğraşmaya ama asıl önemlisi, Müslümanları kandırmaya, birbirine kırdırmaya devam edecekler. Vazgeçmeyecekler. İsrail ve Vatikan bu konuda kararlı. Türkiye ’deki samimi Müslümanların ayakta kalma mücadelesi dünya Müslümanları ve İslam Dini açısından önemli. Allah korusun, Türkiye ’nin DOĞUSU çökerse ( sabırla bekliyorlar ), bu çökmeyle birlikte açılacak olan boşluğu doldurmaya hazır AKBABALAR SÜRÜSÜ vardır. Öyleyse, atalarımızdan devraldığımız inancın ve buna bağlı geleneklerin, ahlakın ayakta kalması, dik durması, Türkiye ’de yaşayan Müslümanların kendi aralarında ayrışmadan, bölünmeden Cumhuriyet ’e, Vatan Toprakları ’na daha çok sahip çıkması ZORUNLU. Yüce Allah ’ın rızasını, sevgisini, nimetlerini incitmemek için bütün İŞBİRLİKÇİ TEZGAHTARLARDAN uzak durmalıyız ve AKLIMIZI KULLANMALIYIZ. Başkalarının sunduğu aklı değil, kendi aklımızı kullanmalıyız. Kale yıkıldıktan sonra, gemi çürüdükten sonra, yüreğimiz söküldükten sonra, birikimlerimizi birilerine teslim ettikten sonra ;
uyansak, ağlasak, isyan etsek, çıldırsak ne işe yarar ki ?
GÜN, SAĞLAM DURMA GÜNÜDÜR.
KONUYLA İLGİLİ ÖNEMLİ KAYNAKLAR
1 - The Freedom of Conscience and of Religion
by His Holiness Pope John Paul II, September 1980
2 - The World Catholic Report, May 1995
3 - Islam et les chretiens quel dialogue
Henry Teissler
4 - Byzantine Theology, Doctrinal Themes
John Meyendorff
5 - Jean Ziegler ’ın açıklamaları
( İsviçreli eski parlamenter, toplum bilimci ).
Gazetemizde yayınlanan makaleler
yazarından izin alınmadan kopyalanamaz, çoğaltılamaz.
Copyright - Büyük Tire Gazetesi 2015