bağcılar escort

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş

Cüneyt Tanyeri
Köşe Yazarı
Cüneyt Tanyeri
 

AZLA AVUNMAYA ALIŞTIRILDIK

Herkesin bir şiiri vardır elbet. Bu şiir kimi zaman edebiyatın içindedir, yazılıdır. Kimi zaman günlük yaşantımızda duyduğumuz bir seste, kimi zaman bir olayda, kimi zaman kalbimizi çalan bir yüzde… Şiir, her yerdedir aslında ve bu yüzden herkesin bir şiiri vardır. Benim de şiirlerim var. Kimi bir kişide toplanmış, bütün şiirleri çalarcasına bir hırsla almış sanki üzerine. Yüzünde, sesinde, gülüşünde… Belki de “amour fou” denilen o çılgın, ihtiraslı aşkın şiiridir tek başına. Kimi şiirlerim de yazılı olanlardadır ama biz, şiirin vücut bulmuş halinden değil de yazılı kalmışlığından söz edelim şimdi.   Kendisiyle tanıştığımda hiçbir şiirini okumadığım biri Ahmet Oktay. Bornova’da beş altı yıl önce soğuk bir mart gününde yarım saat kadar oturmuştuk. O gün, kendisine ait olan bir şiir dinlemiştim: “Sığınak”   Kaçıp sana saklanıyorum akşam oldu mu / Sana dokununca mı denizleniyor masa / Senin avcıların mı çok hayvanları kovalayan / Sıkıntımın ormanında? Üç beş günümüz var şuracığında / Nice oyuncağımızı kırdılar / Biz de güzel çocuklardık bahçelerde / Sularda alabalık Azla avunmaya alıştık / Ne yapalım paramız yoksa / Şarabımız bitince yağmura çıkarız / Kim güzelleşmiyor öpüşünce   Toplumcu Gerçekçi değil miyiz? Öyleyiz elbet ama insan, devrimciliğinin yanında büyük romantizmi de yaşamak istiyor. Şairane bir ruhun bencilliği buradadır sanırım. Aşkını aramak, bulmak ve onu derinliğine yaşamak… O aşkı yaşarken dünyanın tüm acılarına, zulümlerine karşı şiirini çapraz kuşanıp İnce Memedlik yapmak… Ne vardı bu şiirde beni kendisine çeken? Sanırım insanlar, şiirlerde kendisini bulunca sahipleniyorlar, tıpkı aşkları gibi. Sevgilide de kendisini bulunca bağlanmaz mı insan, kopamazcasına. Bu şiirde kendimi buluyorum ben, tıpkı diğer şiirim gibi.   Dedik ya, bu dünyada acı var, üzüntü var. Yani şairin dediği gibi üç beş günlük dünyada nice oyuncağımızı kırdılar, uçurtmamızı yırttılar. Paramız da yoktu diyelim, bu yüzden mi bizi azla avunmaya zorladılar? Peki, ya paranın hükmedemediği duygular… Bu dünyadaki maddilikten uzak güzelliklerde niye azla avunmaya alıştırıyorlar? İnsanlar neden bir merhabayı esirgerler birbirlerinden ya da birbirlerini seven insanlar, neden sevgilerini söylemek için beklerler? Kim güzelleşmez öpüşünce? Sappho dememiş miydi, “Sevmek sevişmek yaşayanlara vergi…” diye? Aşkta bile vergi kaçırıyor insan. Dostlar, bizi azla avunmaya alıştırıyorlar…   Ama sol memenin altındaki cevahirden umudu kesmeyeceğiz. “Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey” diyerek cümlenin devamını söylemeden noktayı koyacağız. Bu dünyada güzellikler var ve yenileri doğacaktır, kuşkusuz. Madem sevgiden konuşulmuyor, umutlara tutunmak lazım şimdi, güzel yarınların umutlarına. Umutlu yarınlardan kopamazcasına güneşli güzel günlere “MERHABA” diyelim ve Tire’mizin güzelliklerinden söz edelim.   Dostlar, Tireli yazarlarımızdan İsmet Çallıbay’ın yeni kitapları çıktı. Hepsini okuma şansı buldum. “Kaçış” adlı romanda Kuşadası ve çevresini tedirgin eden deniz üstündeki hortumun karaya yönelişiyle, yazlıkçıların ve yerli halkın korkuları anlatılıyor. Ne olursa olsun can korkusunun üstünlüğü vurgulanıyor. “Ilgınlar Altında” romanında Ege’nin bir köyünde yaşayan ve çocukluk aşklarında özverili davranan iki ailenin çocuklarının sevgilerine yer veriliyor. Ölümüne Sevmek” adlı romanda ise uzak diyarlardan gelerek, Anadolu’nun verimli yaylaklarına mekân tutan bir aşiret ağasının bin yıllık kültürünü sürdürmek adına verdiği mücadele anlatılıyor.   Bu romanları ben zevkle okudum, sizin de okuyacağınızdan eminim. Dostlar, edebiyatla kalın ama umutsuz kalmayın!  
Ekleme Tarihi: 04 Ekim 2019 - Cuma

AZLA AVUNMAYA ALIŞTIRILDIK

Herkesin bir şiiri vardır elbet. Bu şiir kimi zaman edebiyatın içindedir, yazılıdır. Kimi zaman günlük yaşantımızda duyduğumuz bir seste, kimi zaman bir olayda, kimi zaman kalbimizi çalan bir yüzde… Şiir, her yerdedir aslında ve bu yüzden herkesin bir şiiri vardır.

Benim de şiirlerim var. Kimi bir kişide toplanmış, bütün şiirleri çalarcasına bir hırsla almış sanki üzerine. Yüzünde, sesinde, gülüşünde… Belki de “amour fou” denilen o çılgın, ihtiraslı aşkın şiiridir tek başına. Kimi şiirlerim de yazılı olanlardadır ama biz, şiirin vücut bulmuş halinden değil de yazılı kalmışlığından söz edelim şimdi.

 

Kendisiyle tanıştığımda hiçbir şiirini okumadığım biri Ahmet Oktay. Bornova’da beş altı yıl önce soğuk bir mart gününde yarım saat kadar oturmuştuk. O gün, kendisine ait olan bir şiir dinlemiştim: “Sığınak”

 

Kaçıp sana saklanıyorum akşam oldu mu / Sana dokununca mı denizleniyor masa / Senin avcıların mı çok hayvanları kovalayan / Sıkıntımın ormanında?

Üç beş günümüz var şuracığında / Nice oyuncağımızı kırdılar / Biz de güzel çocuklardık bahçelerde / Sularda alabalık

Azla avunmaya alıştık / Ne yapalım paramız yoksa / Şarabımız bitince yağmura çıkarız / Kim güzelleşmiyor öpüşünce

 

Toplumcu Gerçekçi değil miyiz? Öyleyiz elbet ama insan, devrimciliğinin yanında büyük romantizmi de yaşamak istiyor. Şairane bir ruhun bencilliği buradadır sanırım. Aşkını aramak, bulmak ve onu derinliğine yaşamak… O aşkı yaşarken dünyanın tüm acılarına, zulümlerine karşı şiirini çapraz kuşanıp İnce Memedlik yapmak…

Ne vardı bu şiirde beni kendisine çeken? Sanırım insanlar, şiirlerde kendisini bulunca sahipleniyorlar, tıpkı aşkları gibi. Sevgilide de kendisini bulunca bağlanmaz mı insan, kopamazcasına. Bu şiirde kendimi buluyorum ben, tıpkı diğer şiirim gibi.

 

Dedik ya, bu dünyada acı var, üzüntü var. Yani şairin dediği gibi üç beş günlük dünyada nice oyuncağımızı kırdılar, uçurtmamızı yırttılar. Paramız da yoktu diyelim, bu yüzden mi bizi azla avunmaya zorladılar? Peki, ya paranın hükmedemediği duygular… Bu dünyadaki maddilikten uzak güzelliklerde niye azla avunmaya alıştırıyorlar? İnsanlar neden bir merhabayı esirgerler birbirlerinden ya da birbirlerini seven insanlar, neden sevgilerini söylemek için beklerler? Kim güzelleşmez öpüşünce? Sappho dememiş miydi, “Sevmek sevişmek yaşayanlara vergi…” diye? Aşkta bile vergi kaçırıyor insan. Dostlar, bizi azla avunmaya alıştırıyorlar…

 

Ama sol memenin altındaki cevahirden umudu kesmeyeceğiz. “Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey” diyerek cümlenin devamını söylemeden noktayı koyacağız. Bu dünyada güzellikler var ve yenileri doğacaktır, kuşkusuz. Madem sevgiden konuşulmuyor, umutlara tutunmak lazım şimdi, güzel yarınların umutlarına. Umutlu yarınlardan kopamazcasına güneşli güzel günlere “MERHABA” diyelim ve Tire’mizin güzelliklerinden söz edelim.

 

Dostlar, Tireli yazarlarımızdan İsmet Çallıbay’ın yeni kitapları çıktı. Hepsini okuma şansı buldum. “Kaçış” adlı romanda Kuşadası ve çevresini tedirgin eden deniz üstündeki hortumun karaya yönelişiyle, yazlıkçıların ve yerli halkın korkuları anlatılıyor. Ne olursa olsun can korkusunun üstünlüğü vurgulanıyor.

“Ilgınlar Altında” romanında Ege’nin bir köyünde yaşayan ve çocukluk aşklarında özverili davranan iki ailenin çocuklarının sevgilerine yer veriliyor.

Ölümüne Sevmek” adlı romanda ise uzak diyarlardan gelerek, Anadolu’nun verimli yaylaklarına mekân tutan bir aşiret ağasının bin yıllık kültürünü sürdürmek adına verdiği mücadele anlatılıyor.

 

Bu romanları ben zevkle okudum, sizin de okuyacağınızdan eminim.

Dostlar, edebiyatla kalın ama umutsuz kalmayın!

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve buyuktire.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.