Ben çocuk olsaydım eğer / Kav çakmak satardım / Bulut amcalara / Pamuk şekeri alırdım yerine / Patlamış mısır alırdım
Ben çiçek olsaydım eğer / Hiç saksı giymezdim ayağıma / Ödünç kanat alırdım / Güvercin teyzemden / Barış uçardım üstünüze
Ben ırmak olsaydım eğer / Altıma saklamazdım ayaklarımı / Öyle yaklaşmazdım denize / Düşmana yaklaşır gibi / Sürüne sürüne
Ben tüfek olsaydım eğer / Patlamazdım kimsenin üstüne / Bir tetiğimden utanırdım / Bir de eğri parmağından / İnsan amcaların
Bu haftaki yazıma Şair Ali Yüce’nin “Olmaca” isimli şiiriyle başladım dostlar. Çünkü Hasan Ali Toptaş’ın yıllar önce okuduğum “Harfler ve Notalar” kitabını bir kez daha gözden geçirdim ve beni derinden etkileyen “Çocukları küçük kurşunlarla mı vururlar anne?” sorusuyla bir kez daha karşılaştım. Boşnak bir çocuğun sorduğu bu soruyu köşesine taşıyan Fikret Bila, “Sırbistan sınırına on kilometre uzaklıktaki Boşnak şehri Srebrenica’da yaşayan, adını bilmediğim bir çocuk sormuş bu soruyu annesine. Ardından da ne yazık ki, 11 Temmuz 1995’te yapılan katliamda henüz dört yaşındayken öldürülmüş.” diyordu.
Bu sözü duyduğumda olduğum yerde dondum kaldım. Bir anda her şey anlamsızlaştı gözümde. Zaman durdu ve akmıyordu… Kim bilir başka kaç çocuk tarafından soruldu bu soru!.. Derken tesadüf bu ya, kızım seslendi,
“Baba çok güzel bir film var, gel izleyelim.”
Kızımı kırmadım elbette. Geçtik televizyonun başına filmi izlemeye başladık. Filmde bir robot embriyoları birleştirerek dünyaya getirdiği bebeği uyutmak için şarkı söylüyordu. Robota göre önceki insanlar kötüydü, yok edilmesi gerekirdi. Yetiştireceği yeni nesil dürüst, ahlaklı, çalışkan vb. özelliklere sahip olacaktı. Bu uğurda çoluk çocuk tüm insanlığı yok etti. Yetiştirdiği çocuklardan testi geçemeyenler yine aynı sonla karşılaştı.
Aslında bu katliam ilk kez yapılmıyordu. Önce Avrupa'dan Yeni Dünya'ya göç eden beyazlar bu topraklarda kalıcı olmak için Kızılderilileri çocuklar da dâhil olmak üzere yok ettiler. Ardından 1770'te Avustralya Kıtası’nı keşfeden James Cook öncülüğündeki İngilizler kıtadaki yeraltı kaynakları için katliama başladı ve “Aborjinler” denilen yerli halkın çok azı İngilizlerin başlattığı soykırımından canlı kurtulmayı başarabildi.
Hitler, sırf üstün ırk yaratmak amacıyla milyonlarca Yahudi’yi katletti, fırınlarda yaktı.
Vietnam’da kötü adamları öldürmek üzere yola çıkan ABD askerleri gerillaları bulma bahanesiyle bütün ülkeyi ateşe tuttu. Kadınlara tecavüz edildi, bebekler, çocuklar ve yaşlılar vahşice öldürüldü.
1974'te Ayşe tatile çıkıp Türkiye Kıbrıs'a müdahale etmeden önce Kıbrıs Türkleri, Rum ve Yunan askerleri tarafından büyük katliam ve soykırıma maruz kaldı. Köyler basıldı, insanlar aileleriyle beraber katledildi.
Bu katliamlar saymakla bitmez. Gelin bu çocuğun ağzıyla yazılmış bir şiirle bitirelim yazımızı.
“büyümek istemiyorum anne, / hedef seçmektense, hedef olmayı kurşunlara, / vurmaktansa, vurulmayı seçiyorum / insan insanın düşmanı mıdır? / kim kırar gönülleri, / korkmaz mı ve bilmez mi insan / vurduğu silah er geç dönecektir kendine / ve insan vurduğu kadar vurulur bilmez mi? / çocukları anne, küçük kurşunlarla mı vururlar? / oysa çocuk merhamet demektir biraz / inanmaktır, bir uçurtmanın değerli olduğuna bir füzeden / bütün bilyelerimi versem, resimlerimi, topacımı / yetmez mi anne, yok etmeye yeryüzünden bütün silahları? / bütün oyunlarda ebe olmaya razıyım / yeter ki bölmesin bir bomba rüyalarımı / madem savaş, en çok bir çocuğun annesiz ya da babasız olması demektir / ebelenmek ve daha oyuna girmemektir madem / yakıyorum tahta atımı ve tabancamı / oyunlarda ne askerim bundan sonra, ne de pilot / söz, kullanmayacağım bundan sonra sapanımı / çocukları küçük kurşunlarla mı vururlar anne? / akar mı onların da kanları?”
Dostlar, edebiyatla kalın ama umutsuz kalmayın.