bağcılar escort

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş

Cüneyt Tanyeri
Köşe Yazarı
Cüneyt Tanyeri
 

HER MAHALLEDE BİR MİLYONER

1923-1947 yıllarında iktisadi kalkınma için kendi kaynaklarına yönelmeyi öncelik edinen Türkiye, 1948’den itibaren Marshall Planı’yla dış kaynaklardan yararlanmaya başlar. Bu durum, üretim ve gelir artışını hızlandırır ancak ekonominin dış kaynaklara bağımlılığının da artmasına neden olur. Türkiye, gelişimini sağlayacak iç dinamiklerden yoksun kalır. Dış kaynaklardan yararlanmak için en uygun çözüm yolu Marshall Planı olarak görülür. Planın Türkiye ekonomisindeki en önemli sonuçlarından biri devletçilikten liberal ekonomiye kaymadır. Devletçilik ilkesinin, Marshall Planı’na dâhil olmada Türkiye’nin önünde bir engel teşkil ettiği düşünülür.   1946-1950 dönemi, devletçiliğin tasfiye yılları olur. Bu tasfiye, devletçilik kavramının resmen ve aniden reddedilmesi şeklinde değil, adım adım yapılır. Devletçiliği niteleyen bütün yorumlar ve iktisat politikası özellikleri teker teker terk edilerek tasfiye gerçekleşir. Köy enstitüleri, uçak fabrikaları vb. kapatılır.   II. Dünya Savaşı’na katılmamakla birlikte her an harbe hazır olma stratejisiyle Türkiye’de, askeri harcamaların yüksek olmasının ve bütçenin büyük bir kısmının askeri giderlere ayrılmasının ülke ekonomisini sekteye uğratmasının yanı sıra ekonominin iyi yönetilememesi de Türkiye’nin iktisadi yapısını bozar. 1946 Kalkınma Planı lağvedilir. Türkiye, artık ekonomik buhrandan kendi başına çıkabileceğine inanmaz. Bu durum, Türkiye’yi Marshall Planı’na dâhil olmaya sürükler. Marshall Planı’nı tek kurtuluş yolu olarak görenler, plana dâhil olabilmek için büyük çaba gösterir ve Türkiye plana dâhil edilen on altı ülkeden biri olur.   Marshall Planı’nın dayattığı liberal ekonomik sistem, Türkiye’de sorun yaratan ana etkenlerden biri olur. Liberalizm anlayışıyla daha fazla ithalat yapılmaya başlanır. 1950’de Demokrat Parti iktidara geldiğinde “Her mahallede bir milyoner” sloganıyla ilk olarak liberal ekonominin alanını genişleterek işe başlar.   Liberal ekonomiye geçilmesinde ABD Hükümeti etkili olur. Zira ABD, Marshall Planı’na dâhil ülkelerde liberalleşmeyi teşvik etmektedir. Türkiye’de inceleme yapan uzmanlardan Thornburg, 1947 yılında “Vatan” gazetesine şöyle der: “Aşikârdır ki Türkiye’de hususî teşebbüs ruhu geliştirilmedikçe memleketinizde hususî ABD teşebbüsü için yer yoktur.”   Marshall yardımının koşullarından biri de Türkiye'nin ABD'den mısırözü yağı almasıdır. Bu nedenle Türk insanı zeytinyağından soğutularak mısırözü yağına ve katı yağa alıştırılır.   Türkiye'de ilk katı yağ fabrikası kurulur. Zeytin ağaçları sökülür, kıyımdan kurtulabilen ağaçlardan elde edilen zeytinyağının büyük bölümü, halk kullanmasın diye, ABD tarafından satın alınır. Türk insanını zeytinyağından soğutmak amacıyla “Zeytinyağı ısınırsa kanser yapar.” gibi yalanlar uydurmaktan da geri kalınmaz. Hâlbuki zeytinyağı halk arasındaki deyişiyle yanma derecesi en yüksek olan sıvı yağlardan biridir.   Bununla da kalınmaz, kötülemek için “Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman...” diye türkü sipariş edilir ve ülkenin en popüler türküsü yapılır. Bursa yöresine ait bu türkü 2 Kasım 1954 tarihinde İhsan Kaplayan kaynak gösterilerek Muzaffer Sarısözen tarafından derlenir (THM Repertuar numarası 1133).   Katı yağa mahkûm edilen halk, bir kaşık sıvı yağa bile muhtaç hâle getirilir. Basma giyen kadınlar, plastik giysilerle tanıştırılır…”   Bu Marshall yardımının dağıtıldığı yılların sonlarında ben henüz çocuk yaşlardaydım. Babam da bir köy okulunda öğretmen… Yardım gereğince süt tozu, kuru üzüm, katı yağ gibi ürünleri dağıtırdık. Köylüler uzun kuyruklar oluşturur, ellerindeki kaplarla süt tozu ve yağ almaya çalışırdı.   Bir gün köylülerden birine merak ettiğim için sormuştum: “Teyze; sizin inekler, koyunlar süt vermiyor mu? Süt tozunu ne yapacaksınız?” Cevap ilginçti: Süt tozunun yoğurdu kerpiç gibi oluyor.” Evet, yoğurt kerpiç gibi oldu ama hayvanlarımıza ne oldu? Ya zeytin ağaçlarımıza, pamuğumuza, tütünümüze, fındığımıza, çayımıza…   Son söz olarak Büyük Önder Mustafa Kemal’in şu vasiyetini hatırlatalım: “Sizi yabancı devletlere bağımlı kılacak hiçbir anlaşmayı kabul etmeyin!”   Dostlar, edebiyatla kalın ama umutsuz kalmayın!  
Ekleme Tarihi: 27 Eylül 2019 - Cuma

HER MAHALLEDE BİR MİLYONER

1923-1947 yıllarında iktisadi kalkınma için kendi kaynaklarına yönelmeyi öncelik edinen Türkiye, 1948’den itibaren Marshall Planı’yla dış kaynaklardan yararlanmaya başlar. Bu durum, üretim ve gelir artışını hızlandırır ancak ekonominin dış kaynaklara bağımlılığının da artmasına neden olur. Türkiye, gelişimini sağlayacak iç dinamiklerden yoksun kalır. Dış kaynaklardan yararlanmak için en uygun çözüm yolu Marshall Planı olarak görülür. Planın Türkiye ekonomisindeki en önemli sonuçlarından biri devletçilikten liberal ekonomiye kaymadır. Devletçilik ilkesinin, Marshall Planı’na dâhil olmada Türkiye’nin önünde bir engel teşkil ettiği düşünülür.

 

1946-1950 dönemi, devletçiliğin tasfiye yılları olur. Bu tasfiye, devletçilik kavramının resmen ve aniden reddedilmesi şeklinde değil, adım adım yapılır. Devletçiliği niteleyen bütün yorumlar ve iktisat politikası özellikleri teker teker terk edilerek tasfiye gerçekleşir. Köy enstitüleri, uçak fabrikaları vb. kapatılır.

 

II. Dünya Savaşı’na katılmamakla birlikte her an harbe hazır olma stratejisiyle Türkiye’de, askeri harcamaların yüksek olmasının ve bütçenin büyük bir kısmının askeri giderlere ayrılmasının ülke ekonomisini sekteye uğratmasının yanı sıra ekonominin iyi yönetilememesi de Türkiye’nin iktisadi yapısını bozar. 1946 Kalkınma Planı lağvedilir. Türkiye, artık ekonomik buhrandan kendi başına çıkabileceğine inanmaz. Bu durum, Türkiye’yi Marshall Planı’na dâhil olmaya sürükler. Marshall Planı’nı tek kurtuluş yolu olarak görenler, plana dâhil olabilmek için büyük çaba gösterir ve Türkiye plana dâhil edilen on altı ülkeden biri olur.

 

Marshall Planı’nın dayattığı liberal ekonomik sistem, Türkiye’de sorun yaratan ana etkenlerden biri olur. Liberalizm anlayışıyla daha fazla ithalat yapılmaya başlanır. 1950’de Demokrat Parti iktidara geldiğinde “Her mahallede bir milyoner” sloganıyla ilk olarak liberal ekonominin alanını genişleterek işe başlar.

 

Liberal ekonomiye geçilmesinde ABD Hükümeti etkili olur. Zira ABD, Marshall Planı’na dâhil ülkelerde liberalleşmeyi teşvik etmektedir. Türkiye’de inceleme yapan uzmanlardan Thornburg, 1947 yılında “Vatan” gazetesine şöyle der: “Aşikârdır ki Türkiye’de hususî teşebbüs ruhu geliştirilmedikçe memleketinizde hususî ABD teşebbüsü için yer yoktur.”

 

Marshall yardımının koşullarından biri de Türkiye'nin ABD'den mısırözü yağı almasıdır. Bu nedenle Türk insanı zeytinyağından soğutularak mısırözü yağına ve katı yağa alıştırılır.

 

Türkiye'de ilk katı yağ fabrikası kurulur. Zeytin ağaçları sökülür, kıyımdan kurtulabilen ağaçlardan elde edilen zeytinyağının büyük bölümü, halk kullanmasın diye, ABD tarafından satın alınır. Türk insanını zeytinyağından soğutmak amacıyla “Zeytinyağı ısınırsa kanser yapar.” gibi yalanlar uydurmaktan da geri kalınmaz. Hâlbuki zeytinyağı halk arasındaki deyişiyle yanma derecesi en yüksek olan sıvı yağlardan biridir.

 

Bununla da kalınmaz, kötülemek için “Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman...” diye türkü sipariş edilir ve ülkenin en popüler türküsü yapılır. Bursa yöresine ait bu türkü 2 Kasım 1954 tarihinde İhsan Kaplayan kaynak gösterilerek Muzaffer Sarısözen tarafından derlenir (THM Repertuar numarası 1133).

 

Katı yağa mahkûm edilen halk, bir kaşık sıvı yağa bile muhtaç hâle getirilir. Basma giyen kadınlar, plastik giysilerle tanıştırılır…”

 

Bu Marshall yardımının dağıtıldığı yılların sonlarında ben henüz çocuk yaşlardaydım. Babam da bir köy okulunda öğretmen… Yardım gereğince süt tozu, kuru üzüm, katı yağ gibi ürünleri dağıtırdık. Köylüler uzun kuyruklar oluşturur, ellerindeki kaplarla süt tozu ve yağ almaya çalışırdı.

 

Bir gün köylülerden birine merak ettiğim için sormuştum:

“Teyze; sizin inekler, koyunlar süt vermiyor mu? Süt tozunu ne yapacaksınız?”

Cevap ilginçti: Süt tozunun yoğurdu kerpiç gibi oluyor.”

Evet, yoğurt kerpiç gibi oldu ama hayvanlarımıza ne oldu? Ya zeytin ağaçlarımıza, pamuğumuza, tütünümüze, fındığımıza, çayımıza…

 

Son söz olarak Büyük Önder Mustafa Kemal’in şu vasiyetini hatırlatalım: “Sizi yabancı devletlere bağımlı kılacak hiçbir anlaşmayı kabul etmeyin!”

 

Dostlar, edebiyatla kalın ama umutsuz kalmayın!

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve buyuktire.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.