14 Temmuz 1934 Sisam’da bir İngiliz Filosu bulunuyordu. Birinci Dünya savaşı çoktan bitmişti, ikincisinin başlamasına daha beş yıl vardı. Niye Sisam’da üs kurduklarının cevabı en masum ifade ile Türkiye’nin ‘’burnunun’’ dibindeki adaları emperyalizme rağmen gelişen yeni Cumhuriyete karşı korumak olabilir.
İngiliz filosundan dört subay ‘’yüzmek’’ için bir sandal ile Kuşadası Kanapiçe koyunda kıyıya çıkarlar. ‘’Kritik’’ bir yerden çıkmış olacaklar ki askerler tarafından görülürler. Askerler ‘’DUR’’ ihtarında bulunur. Subaylar kaçmaya çalışırlar. Havaya ateş edilir, subaylar buna da aldırış etmeyince Musa adlı Balıkesir’li bir er bir subayı vurarak öldürür.
Durum Kuşadası Kaymakamı Dilaver Bey’e bildirilir. Kaymakam da Başbakan İnönü’ye iletir. İnönü her zamanki sakinliği ile ‘’normal prosedürün’’ uygulanmasını ister.
16 Temmuz’da Kuşadası Limanına bir İngiliz gemisi gelir. Kaymakamı konuyu görüşmek üzere İngiliz Amiral gemisine davet ederler. İnönü’nün arkasında olduğunu hisseden Kaymakam görüşmelerin kendi makamında yapılacağını bildirir.
Kuşadası Kaymakamlığında yapılan görüşmelerde İngilizler üç talapte bulunur.
1-Özür dilenmesi ve öldürülen subayın cesedini aramak üzere İngiliz Donanmasından gelecek motorlara izin verilmesi,
2-Ölen subayın ailesine tazminat ödenmesi,
3-Balıkesir’li er Musa’nın yerinden alınarak cezalandırılması,
Sadece bir hafif İngiliz motorunun, Gümrük Muhafaza motorumuzun eşliğinde arama yapmasına izin verilir. Diğer istekler red edilir.
Ertesi gün 4 kruvazör ve 7 torpido bot kıyılarımıza 4 mile kadar yaklaşırlar. Kaymakamı tekrar Amiral gemisine davet ederler. Kaymakam artık ‘’devletin duruşunu’’ bilmektedir, reddeder.
Durum Cumhurbaşkanı’na aktarılır. Atatürk İngiliz Donanmasının kıyılarımıza yaklaşmasını tehdit olarak görür. Kanuni görevini yaptığı anlaşılan asker görevinden alınmaz ve cezalandırılmaz. Gerekirse Büyük Britanya İmparatorluğu ile savaş göze alınır. Ege Bölgesi için kısmi seferberlik emri verilir.
İzmir, Balıkesir ve Afyon’dan askeri birlikler sahillere kaydırılır. Bir er için gerekirse o zamanın dünya kabadayısı İngiltere ile döğüşülecektir.
Genç Cumhuriyet ‘’bağımsız bir devlet’’ olduğunu göstermiştir. Askerimiz’’ fedailiğini’’, kaymakamından başbakanına, başkomutanına yöneticilerimiz ‘’devlet adamlığını’’ kanıtlamıştır.
Yazıyı bu gün 152 ada, adacık ve kayalığımızın Yunanlılarca işgal edildiğini, bazılarının Avrupa Birliği üyesi başka ülkelere satıldığını hatırlatarak bitireceğim. İşgali kınamak için Bulamaç Adasına yüzmek isteyen Milli yüzücü Alper Sunacoğlu’na Didim Kaymakamlığının izin vermediğini okumuşsunuzdur. İzin olmamasına rağmen adaya Türk bayrağı çekildi. Bu da askeri üs olarak kullanılmayanların ve ticari amaçla tesis yapılmayanların hala boş oduğunu gösterir. Tapulu malımıza sahip çıkamayan bu günkü yöneticilerimizle 1934 tekilerin ‘’devlet adamlığını’’ kıyaslayın.
Halit ÇAPIN-Takvim Gazetesi.2 ağustos 2005
Naci BEŞTEPE-Aydınlık Gazetesi 6 Haziran 2016