bağcılar escort

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş

Şevket Bahçelioğlu
Köşe Yazarı
Şevket Bahçelioğlu
 

ÇILGIN PROJE (1)

ÇILGIN PROJE (1) TDK sözlüğünde çılgın kelimesi “ Saplantı, yersiz, saçma düşünce, sabit fikir, fikri sabit olarak açıklanıyor. Ee, çılgınlık da bu durumları yaratmak ve yaşamak olmalıdır. O halde atacağımız her adımda, yapacağımız her işte çılgınlık yerine, akılcı davranmak zorundayız. Sayın Cumhurbaşkanı “Çılgın proje” deyip “Kanal İstanbul” fikrini ortaya atınca konunun uzmanı olmamakla birlikte dehşete düşmüştüm. Halbuki daha üç beş yıl önce “ Biz bu şehre ihanet ettik, ben de dahil.” Dediğinde ne kadar doğru söylemişti. Bu projenin de ihanetin bir büyük parçası olmasından endişe ederim. Dünyanın en nadide şehrinin beton yığınına döndürülüp, 15 – 20 milyon insanı balık istifi yerleştirmek bu şehre gerçekten ihanet olmuştur, sebep olan herkesin bu günahta vebali vardır. Hele Belediye Başkanlığı döneminde nüfusun hızla artmaya başladığını gören Sayın Recep Tayyip Erdoğan “İstanbul’a girişlerde Türk vatandaşları da dahil vize uygulanması gerekir.” Söyleminde bulunurken İstanbul’un nüfusu sanırım 5-6 milyon civarında idi. O gün, bugünden daha güzeldi İstanbul. Ben İstanbul’la 1967 yılında tanışmıştım. Kuleli Askeri Lisesi sınavını kazanıp geldiğim İstanbul’a çocuk yaşımda hayran kalmıştım. Sağlık raporu alamadan dönmek zorunda kalınca Öğretmen Okulunu okumuş, mezun olduktan sonra o günlerde Öğretmen okulu mezunlarının gidebileceği tek okul olan Eğitim Enstitüsü tercihimi üç yıl önce başlayan İstanbul aşkı nedeniyle İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü’nden yana kullanmıştım. Hocalarımız sık sık “Arkadaşlar İstanbul’da şimdi yaşanmaz, İstanbul bizim gençliğimizde İstanbul’du” derlerdi. O günkü İstanbul nüfusu üç milyon civarındaydı. Onların övdükleri zamanda da nüfus bir milyon imiş. Hocalarımıza yerden göğe kadar hak veriyorum. Bir milyon nüfuslu İstanbul ‘da inanın insanlar çok daha mutlu olmalıydı. Bugünkü nüfusla İstanbul’da mutlu olan küçük bir azınlık elbette var, ama çoğunluk bu şehirde yaşamanın ezikliğini , ızdırabını yaşıyor . Fırsat bulan kaçıyor, bu gerçek herkesin malumudur. Kendi adıma söyleyeyim; bu şehri çok sevmeme rağmen hiçbir zaman sürekli yaşamayı düşünmemişimdir. 1970 -73 yıllarında yaşadım İstanbul’da. Trafik sorunu o günlerde de vardı ama en büyük sorun Boğaz geçişiydi. Dün gibi hatırlıyorum. Eminönü – Sirkeci ,Harem, Kabataş - Üsküdar arasında feribotlarla geçiyordu araçlar, Özellikle kamyon geçişleri Sirkeci - Harem arasında işleyen feribotlarla sağlanıyordu. Kamyon kuyrukları Sirkeci’den başlayıp Sarayburnu’nu dolaşıp taaa Yenikapı’ya kadar uzanıyordu. Sıra da iki üç gün beklemek zorunda kalan kamyonların uğradığı zararı siz düşünün, şoförlere ise Allah sabır versin demek gerekiyordu. Bugünlerde yaygın olarak tartışılmaya başlayan çılgın bir proje ile İstanbul  için yapılmış bazı akıl dolu projeleri dilimin döndüğünce dile getirmeye çalışacağım. Konunun önemine binaen ayrıntılara girmek zorundayım. Bu nedenle bu konuyu iki bölümde ele almayı düşünüyorum. O günlerde Boğazı geçecek akılcı bir proje gerekiyordu . Dönemin Başbakanı Sayın Demirel mühendis kafasıyla o gün için bir hayal ürünü olarak nitelendirilebilecek Boğaz’a bir asma köprü yapılması fikrini ve projesini ortaya koydu. Bu projeye karşı çıkanlar da oldu.  Onların savı “ Zap suyu üzerinde köprü mü var?” diye sığ bir itirazdan ibaretti. Yine Demirel’in” yetmiş sente muhtacız” dediği o günlerde devletimizin imkanlarıyla bu çılgın değil ama akıl dolu dev proje iki yılda tamamlandı. Hizmete girdikten sonra da iki buçuk yılda  küçük, küçük geçiş ücretleriyle kendisini amorti etti. Üstelik  bu köprü İstanbul’un o günkü boğaz geçişini büyük ölçüde rahatlatmıştı.. İkinci köprü 20 yıl sonra yine bir mühendis Başbakan olan Özal tarafından yine devletin öz kaynakları ile gerçekleştirildi. Bu tesislere itiraz edilebilir miydi. İtiraz edilse bile haklı görülebilir miydi. Ben bir öğretmen olarak bu ve benzeri projelere karşı çıkmadım, çıkmayı da asla düşünmedim. Yararlı ,gerekli ve akılcı olan her işin yanında bulunmak vatanını, milletini seven her insanın borcudur. Ben vatanımı seviyor, milletimin huzur ve refahını arzuluyorum. DEVAMI YARIN  
Ekleme Tarihi: 17 Aralık 2019 - Salı

ÇILGIN PROJE (1)

ÇILGIN PROJE (1)

TDK sözlüğünde çılgın kelimesi “ Saplantı, yersiz, saçma düşünce, sabit fikir, fikri sabit olarak açıklanıyor. Ee, çılgınlık da bu durumları yaratmak ve yaşamak olmalıdır. O halde atacağımız her adımda, yapacağımız her işte çılgınlık yerine, akılcı davranmak zorundayız. Sayın Cumhurbaşkanı “Çılgın proje” deyip “Kanal İstanbul” fikrini ortaya atınca konunun uzmanı olmamakla birlikte dehşete düşmüştüm. Halbuki daha üç beş yıl önce “ Biz bu şehre ihanet ettik, ben de dahil.” Dediğinde ne kadar doğru söylemişti. Bu projenin de ihanetin bir büyük parçası olmasından endişe ederim.

Dünyanın en nadide şehrinin beton yığınına döndürülüp, 15 – 20 milyon insanı balık istifi yerleştirmek bu şehre gerçekten ihanet olmuştur, sebep olan herkesin bu günahta vebali vardır. Hele Belediye Başkanlığı döneminde nüfusun hızla artmaya başladığını gören Sayın Recep Tayyip Erdoğan “İstanbul’a girişlerde Türk vatandaşları da dahil vize uygulanması gerekir.” Söyleminde bulunurken İstanbul’un nüfusu sanırım 5-6 milyon civarında idi. O gün, bugünden daha güzeldi İstanbul.

Ben İstanbul’la 1967 yılında tanışmıştım. Kuleli Askeri Lisesi sınavını kazanıp geldiğim İstanbul’a çocuk yaşımda hayran kalmıştım. Sağlık raporu alamadan dönmek zorunda kalınca Öğretmen Okulunu okumuş, mezun olduktan sonra o günlerde Öğretmen okulu mezunlarının gidebileceği tek okul olan Eğitim Enstitüsü tercihimi üç yıl önce başlayan İstanbul aşkı nedeniyle İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü’nden yana kullanmıştım. Hocalarımız sık sık “Arkadaşlar İstanbul’da şimdi yaşanmaz, İstanbul bizim gençliğimizde İstanbul’du” derlerdi. O günkü İstanbul nüfusu üç milyon civarındaydı. Onların övdükleri zamanda da nüfus bir milyon imiş.

Hocalarımıza yerden göğe kadar hak veriyorum. Bir milyon nüfuslu İstanbul ‘da inanın insanlar çok daha mutlu olmalıydı. Bugünkü nüfusla İstanbul’da mutlu olan küçük bir azınlık elbette var, ama çoğunluk bu şehirde yaşamanın ezikliğini , ızdırabını yaşıyor . Fırsat bulan kaçıyor, bu gerçek herkesin malumudur. Kendi adıma söyleyeyim; bu şehri çok sevmeme rağmen hiçbir zaman sürekli yaşamayı düşünmemişimdir.

1970 -73 yıllarında yaşadım İstanbul’da. Trafik sorunu o günlerde de vardı ama en büyük sorun Boğaz geçişiydi. Dün gibi hatırlıyorum. Eminönü – Sirkeci ,Harem, Kabataş - Üsküdar arasında feribotlarla geçiyordu araçlar, Özellikle kamyon geçişleri Sirkeci - Harem arasında işleyen feribotlarla sağlanıyordu. Kamyon kuyrukları Sirkeci’den başlayıp Sarayburnu’nu dolaşıp taaa Yenikapı’ya kadar uzanıyordu. Sıra da iki üç gün beklemek zorunda kalan kamyonların uğradığı zararı siz düşünün, şoförlere ise Allah sabır versin demek gerekiyordu.

Bugünlerde yaygın olarak tartışılmaya başlayan çılgın bir proje ile İstanbul  için yapılmış bazı akıl dolu projeleri dilimin döndüğünce dile getirmeye çalışacağım. Konunun önemine binaen ayrıntılara girmek zorundayım. Bu nedenle bu konuyu iki bölümde ele almayı düşünüyorum.

O günlerde Boğazı geçecek akılcı bir proje gerekiyordu . Dönemin Başbakanı Sayın Demirel mühendis kafasıyla o gün için bir hayal ürünü olarak nitelendirilebilecek Boğaz’a bir asma köprü yapılması fikrini ve projesini ortaya koydu. Bu projeye karşı çıkanlar da oldu.  Onların savı “ Zap suyu üzerinde köprü mü var?” diye sığ bir itirazdan ibaretti.

Yine Demirel’in” yetmiş sente muhtacız” dediği o günlerde devletimizin imkanlarıyla bu çılgın değil ama akıl dolu dev proje iki yılda tamamlandı. Hizmete girdikten sonra da iki buçuk yılda  küçük, küçük geçiş ücretleriyle kendisini amorti etti. Üstelik  bu köprü İstanbul’un o günkü boğaz

geçişini büyük ölçüde rahatlatmıştı.. İkinci köprü 20 yıl sonra yine bir mühendis Başbakan olan Özal tarafından yine devletin öz kaynakları ile gerçekleştirildi. Bu tesislere itiraz edilebilir miydi. İtiraz edilse bile haklı görülebilir miydi.

Ben bir öğretmen olarak bu ve benzeri projelere karşı çıkmadım, çıkmayı da asla düşünmedim. Yararlı ,gerekli ve akılcı olan her işin yanında bulunmak vatanını, milletini seven her insanın borcudur. Ben vatanımı seviyor, milletimin huzur ve refahını arzuluyorum.

DEVAMI YARIN

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve buyuktire.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.