bağcılar escort

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş

Şevket Bahçelioğlu
Köşe Yazarı
Şevket Bahçelioğlu
 

LOZAN’I ANLAYAMAYANLARA 3

ADALARI NASIL VERDİK : Egedeki binlerce adanın Yunanistan’a ait olması gerçekten hepimizi hüzünlendirir Bu adaların hiç olmazsa Midilli, Sakız, Sisam, Kos ( İstanköy ), Rodos vb. kıyılarımıza çok yakın, ekonomik ve stratejik önemde olanlarının bize ait olmasını kim arzulamazdı ki? Ben öğrenim hayatımın üç yıllık bir bölümünü Türkiye’mizin en büyük adası olan İmroz Öğretmen Okulunda geçirdim. Oturduğumuz yerden karşımızdaki Yunanlılara ait Semadirek adasını seyrederek geçti üç yılımız, içimiz titreyerek. Sisam’ı, Sakız’ı, Midilli’yi, Taşoz’u, İstanköy’ü Rodos’u seyrederken ah bu adalar neden bize ait değil diyerek hayıflanmamamız mümkün mü? Elbette üzgünüz ama bir de tarihi gerçekler var. Biz bu adaları yüzyıllar boyu yönetimimizde tutmuşuz ama gerçek manada sahibi olamamışız. Bunun en başta sebebi buralara yeteri kadar insan nüfusu ile hükmedememişiz. Rahmetli Hocam Niyazi Akşit’in bir sözünü hatırlarım hep İstanbul adalarını ; Büyükada, Kınalı, Burgaz, Heybeli’adayı işaret ederek “Bakın arkadaşlar Rumlar yüzlerini hep denize çevirmiştir, bizler ise sırtımızı dönmüşüz” derdi. Evet Karadeniz insanımız hariç bizler hep denizden korkmuş veya sıcak bakmamışız. Adalara da fazla göç vermemişiz. Bizzat yaşadığım bir başka gerçekten de söz etmek istiyorum. Çanakkale boğazının güvenliği için Lozan’da’ sahiplendiğimiz İmroz ve Bozcaada’nın ahalisi daha düne kadar çoğunlukla Rumlardan oluşuyordu.. Ben 1970 yılında İmroz ( Gökçeada) nın Zeytinköy’ünde öğretmen adayı olarak staj yapmıştım. Okulda 42 öğrencimiz vardı bunun 40’ı Rum ikisi de Türk çocuğuydu. Biri okul müdürünün kızı diğeri de Karadeniz’den göç etmiş bir ailenin oğluydu. Gökçeada ‘nın Belediye Başkanı da o zamanlar bir Rum vatandaşımızdı. Anlayacağınız ada bizim di ama sadece yönetim bakımından Diğer adalarda durum bundan ibaretti. Bir başka gerçek 30 Ocak 1923 tarihinde Yunanistan’la imzaladığımız Lozan Mübadele antlaşması ile Türkiye’deki Rumlarla Yunanistan’daki Türkler karşılıklı olarak yer değiştirmişlerdi. ( Nüfus mübadelesi ) sadece Batı Trakya’daki Türklerle İstanbul ‘daki Rumlar yerlerinde kalacaktı. (Adalar dahil ) Bu anşalma çerçevesinde yaklaşık bir buçuk milyon Rum Anadolu’dan Yunanistan’a göç etmiş buna karşılık beş yüz bin civarında da Türk Yunanistan’dan Anadolu’ya göç etmiştir. ( Ben de bu mübadil ailelerden birinin torunuyum. ) Yani üç kişi gitmiş, karşılığında da bir kişi gelmiştir. Bu mübadiller karşı mübadillerin boşaltıkları yerlere yerleştirilmişlerdir. Bu değişim, rakamlara bakıldığında bizim için büyük avantajlar sağlamıştır. Mübadeleyi isteyen taraf biz olduk ,Yunanlılar hesaplarına gelmese bile bu isteğimizi kabul etmek zorunda kalmışlardır. Şimdi düşünün o yıllardaki nufusumuz yaklaşık 10 milyon civarındaydı. Km’’ye 12 kişi civarında insan düşmekteydi. nufusu bize ait olmayan daha geniş topraklara sahip olmanın çok da büyük bir faydası olamazdı. Bunu söylemekte iyi ki bu adalar bize düşmemiş demek istemiyorum elbette. Bizim olsaydı göz çıkarmazdı. Ama maalesef olmadı. Bir başka gerçek bu adalar Lozan’dan çok önceleri elimizden çıkmıştı: İtalyanlarla yaptığımız Trablusgarp savaşını 1912 yılında parlak veren Balkan Savaşı nedeniyle sonlandırmak zorunda kaldık ve 18 Ekim 1912 yılında İsviçre’nin Uşi şehrinde bir antlaşma yaptık. Bu antlaşmaya göre 12 Ada geçici olarak İtalyanlara bırakıldı. Ancak Balkan Savaşı sonrasında Osmanlı’ya bu adaları iade etmesi gerekirken iade etmedi.2. Dünya savası sonrasında ise Türkiye savaşa katılmadığı için barış antlaşmalarına katılmadı. Bu adalar da İtalyanlar tarafından Yunanistan’a bırakıldı. Anlaşmalara katılabilir miydik? Katılsaydık adaları geriye alabilir miydik? . Kolay olduğunu söyleyebilmek biraz zor. Lozan konusunda çok konuşuluyor, çok şey yazılıp çiziliyor hâlâ, fa¬kat çok da bilgi eksikliği olduğu bir gerçektir veya iyi niyet yoksunluğu vardır.Bazıları da . “Lozan Sevr'in yumu¬şatılmış ılımlı bir şeklidir” diye konuşuyor.Alakası yoktur, Sevr, egemenliğimizi, bağımsızlığımızı yalnız küçült¬mekle kalmıyor, sıfırlıyordu. Küçük bir devletçik bırakılıyordu. Sevr’i yapanlar Anadolu'da Türk nüfusunu 7 milyon kadar tahmin etmişler. Bu nüfusun bir bölümünü Yunan toprakları içinde, bir bö¬lümünü de Ermeni toprakları içinde dağıtır, böylece Türkleri bitirir ve tarihten sileriz, hesaplarını yapmışlardır.Dahası Sevr'e göre küçücük Türkiye'nin tepesinde üçlü bir yabancı komisyon vardı. İngiliz, Fransız ve İtalyan komiserlerinden oluşan bu ko¬misyonun onayı olmadan Türkiye hiçbir kanun çıkaramaz, hiçbir karar alamaz, hiçbir silah satın alamazdı. Kısacası Sevr bizi bitiriyordu. Dönem açısından Lozan, Sevr’den sonra gelmiştir, Sevr ile alakası olmayan, bağımsızlığımızı, egemenliğimizi güvence altına alan bir antlaşmadır. Bunu gerçekleştirebilmek için inanılmaz zorluklarla karşılaşılmıştır. Lozan'ı anlamak için şunu da belirtmeliyim. Bize, siz yalnız Yunanis¬tan'ı yendiniz, İtilaf Devletlerine yenildiniz ve İtilaf Devletleri olarak biz size Mondros Mütarekesini imzalattık, siz Mondros'tan Lozan'a geldiniz, diyorlar. İsmet Paşa, Mondros Mütarekesini Osmanlı Devleti imzaladı, biz başka bir devletiz, sizinle Mudanya Mütarekesini imza¬ladık. Biz buraya Mudanya'dan geldik, diyor.Bu, tamamen Lozan’a özgü, Lozan konferansına özgü...!. Dünya savaşı galipleri Almanya ile antlaşma yapıyorlar; yenilen var, yenen var. Almanya’ya, Avusturya’ya, Macaristan’a, Bulgaristan’a 1. Dünya Savaşında mağlup olanlara, hiçbi¬riyle müzakere etmeden, imzala bunu, diyorlar. Kısacası biz Lozan’da İtilaf Dev¬letleriyle eşit düzeyde müzakere yaptık ve egemenliğimizi, ba¬ğımsızlığımızı tam olarak sağlayan bir barış antlaşması imzaladık.Sağlam bir barış antlaşması oldu. O dönemde imzalanmış olan diğer barış antlaşmaları yıkıldı. Lozan Barış Antlaşması ise hâlâ yaşıyor. Tabii Lozan Antlaşmasının değiştirilmiş olan hükümleri var. Türk Boğaz¬ları ile ilgili hükümleri 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleş¬mesi ile değiştirildi. Türk ve Rum nüfus mübadelesiyle ilgili hükümler de uygulandı, mübadele sorunu da tarihte kaldı artık. 30’lu yıllarda Yunanis¬tan’la dostluk anlaşması yapıldı. Mübadelenin tarihi bir kıymeti vardı. Lozan’ın özü; Türkiye’nin egemenliği, mutlak bağımsızlığı bunlar hâlâ geçerlidir, sınırlarımız hâlâ geçerlidir.Son günlerde şöyle bir söylenti ortaya atıldı: İsmet Paşa İngilizlerle anlaşmışmış, bu barış antlaşmasını yüz yıl için yapmışmış. Kocaman bir yalan . Bütün barış antlaşmaları süresiz yapılır. Bunu bilmek için siyasi ilimler okumaya, devletler hukuku okumaya gerek yoktur. Barış antlaşması diyor, sınırları çiziyor, devletin bünyesini oluşturuyor, devletin şeklini oluşturuyor, bunun şakası filan mı var? Yüz sene geçince biz buradan göç mü edeceğiz, savaşa mı başlayacağız, yani inanılır gibi değil, bunlara cevap vermeye değmez ama nerelere vardırdıklarını söylemek gerekiyor. Bir şey daha söylemek istiyorum: Madem Lozan 100 yıllık imzalanmış yedi yıl sonra geçersiz olacak. Lozan’ ı hezimet olarak görenler için yeni bir zafer kazanmak fırsatı doğacak demektir. Hodri meydan zaferi nasıl sağlayacağınızı bu günden açıklayın da zaferinizi şimdiden alkışlamaya başlayalım. Biz Lozan’a yürekten bağlı inanmışlar olarak bu zaferinize ortak olmak için mücadeleye katılalım. Boş laflarla, boş hayallerle ve suçlamalarla uğraşmayı bırakın. Lozan o günkü şartlar içinde yapılabilecek en iyi anlaşmadır, üzerinde titrememiz gereken bir antlaşmadır ve Lozan Türkiye’nin ebedi tapu senedidir. Daha başka slogan gi¬bi çarpıcı şeyler var: Lozan namusumuzdur, Lozan egemenliğimizdir, Lo¬zan bağımsızlığımızdır vs. Bunların hepsi doğru, bunların üzerine tit¬rememiz lazım. Çocuklarımıza da Lozan’a, nerden geldiğimizi, nasıl gel¬diğimizi, ne zorluklarla, ne zahmetlerle kazanıldığını anlatmamız lazım.  
Ekleme Tarihi: 11 Ekim 2016 - Salı

LOZAN’I ANLAYAMAYANLARA 3

ADALARI NASIL VERDİK : Egedeki binlerce adanın Yunanistan’a ait olması gerçekten hepimizi hüzünlendirir Bu adaların hiç olmazsa Midilli, Sakız, Sisam, Kos ( İstanköy ), Rodos vb. kıyılarımıza çok yakın, ekonomik ve stratejik önemde olanlarının bize ait olmasını kim arzulamazdı ki? Ben öğrenim hayatımın üç yıllık bir bölümünü Türkiye’mizin en büyük adası olan İmroz Öğretmen Okulunda geçirdim. Oturduğumuz yerden karşımızdaki Yunanlılara ait Semadirek adasını seyrederek geçti üç yılımız, içimiz titreyerek. Sisam’ı, Sakız’ı, Midilli’yi, Taşoz’u, İstanköy’ü Rodos’u seyrederken ah bu adalar neden bize ait değil diyerek hayıflanmamamız mümkün mü? Elbette üzgünüz ama bir de tarihi gerçekler var. Biz bu adaları yüzyıllar boyu yönetimimizde tutmuşuz ama gerçek manada sahibi olamamışız. Bunun en başta sebebi buralara yeteri kadar insan nüfusu ile hükmedememişiz. Rahmetli Hocam Niyazi Akşit’in bir sözünü hatırlarım hep İstanbul adalarını ; Büyükada, Kınalı, Burgaz, Heybeli’adayı işaret ederek “Bakın arkadaşlar Rumlar yüzlerini hep denize çevirmiştir, bizler ise sırtımızı dönmüşüz” derdi. Evet Karadeniz insanımız hariç bizler hep denizden korkmuş veya sıcak bakmamışız. Adalara da fazla göç vermemişiz.
Bizzat yaşadığım bir başka gerçekten de söz etmek istiyorum. Çanakkale boğazının güvenliği için Lozan’da’ sahiplendiğimiz İmroz ve Bozcaada’nın ahalisi daha düne kadar çoğunlukla Rumlardan oluşuyordu.. Ben 1970 yılında İmroz ( Gökçeada) nın Zeytinköy’ünde öğretmen adayı olarak staj yapmıştım. Okulda 42 öğrencimiz vardı bunun 40’ı Rum ikisi de Türk çocuğuydu. Biri okul müdürünün kızı diğeri de Karadeniz’den göç etmiş bir ailenin oğluydu. Gökçeada ‘nın Belediye Başkanı da o zamanlar bir Rum vatandaşımızdı. Anlayacağınız ada bizim di ama sadece yönetim bakımından Diğer adalarda durum bundan ibaretti.
Bir başka gerçek 30 Ocak 1923 tarihinde Yunanistan’la imzaladığımız Lozan Mübadele antlaşması ile Türkiye’deki Rumlarla Yunanistan’daki Türkler karşılıklı olarak yer değiştirmişlerdi. ( Nüfus mübadelesi ) sadece Batı Trakya’daki Türklerle İstanbul ‘daki Rumlar yerlerinde kalacaktı. (Adalar dahil ) Bu anşalma çerçevesinde yaklaşık bir buçuk milyon Rum Anadolu’dan Yunanistan’a göç etmiş buna karşılık beş yüz bin civarında da Türk Yunanistan’dan Anadolu’ya göç etmiştir. ( Ben de bu mübadil ailelerden birinin torunuyum. ) Yani üç kişi gitmiş, karşılığında da bir kişi gelmiştir. Bu mübadiller karşı mübadillerin boşaltıkları yerlere yerleştirilmişlerdir. Bu değişim, rakamlara bakıldığında bizim için büyük avantajlar sağlamıştır. Mübadeleyi isteyen taraf biz olduk ,Yunanlılar hesaplarına gelmese bile bu isteğimizi kabul etmek zorunda kalmışlardır. Şimdi düşünün o yıllardaki nufusumuz yaklaşık 10 milyon civarındaydı. Km’’ye 12 kişi civarında insan düşmekteydi. nufusu bize ait olmayan daha geniş topraklara sahip olmanın çok da büyük bir faydası olamazdı. Bunu söylemekte iyi ki bu adalar bize düşmemiş demek istemiyorum elbette. Bizim olsaydı göz çıkarmazdı. Ama maalesef olmadı.
Bir başka gerçek bu adalar Lozan’dan çok önceleri elimizden çıkmıştı: İtalyanlarla yaptığımız Trablusgarp savaşını 1912 yılında parlak veren Balkan Savaşı nedeniyle sonlandırmak zorunda kaldık ve 18 Ekim 1912 yılında İsviçre’nin Uşi şehrinde bir antlaşma yaptık. Bu antlaşmaya göre 12 Ada geçici olarak İtalyanlara bırakıldı. Ancak Balkan Savaşı sonrasında Osmanlı’ya bu adaları iade etmesi gerekirken iade etmedi.
2. Dünya savası sonrasında ise Türkiye savaşa katılmadığı için barış antlaşmalarına katılmadı. Bu adalar da İtalyanlar tarafından Yunanistan’a bırakıldı. Anlaşmalara katılabilir miydik? Katılsaydık adaları geriye alabilir miydik? . Kolay olduğunu söyleyebilmek biraz zor.
Lozan konusunda çok konuşuluyor, çok şey yazılıp çiziliyor hâlâ, fa¬kat çok da bilgi eksikliği olduğu bir gerçektir veya iyi niyet yoksunluğu vardır.
Bazıları da . “Lozan Sevr'in yumu¬şatılmış ılımlı bir şeklidir” diye konuşuyor.Alakası yoktur, Sevr, egemenliğimizi, bağımsızlığımızı yalnız küçült¬mekle kalmıyor, sıfırlıyordu. Küçük bir devletçik bırakılıyordu. Sevr’i yapanlar Anadolu'da Türk nüfusunu 7 milyon kadar tahmin etmişler. Bu nüfusun bir bölümünü Yunan toprakları içinde, bir bö¬lümünü de Ermeni toprakları içinde dağıtır, böylece Türkleri bitirir ve tarihten sileriz, hesaplarını yapmışlardır.
Dahası Sevr'e göre küçücük Türkiye'nin tepesinde üçlü bir yabancı komisyon vardı. İngiliz, Fransız ve İtalyan komiserlerinden oluşan bu ko¬misyonun onayı olmadan Türkiye hiçbir kanun çıkaramaz, hiçbir karar alamaz, hiçbir silah satın alamazdı. Kısacası Sevr bizi bitiriyordu. Dönem açısından Lozan, Sevr’den sonra gelmiştir, Sevr ile alakası olmayan, bağımsızlığımızı, egemenliğimizi güvence altına alan bir antlaşmadır. Bunu gerçekleştirebilmek için inanılmaz zorluklarla karşılaşılmıştır.
Lozan'ı anlamak için şunu da belirtmeliyim. Bize, siz yalnız Yunanis¬tan'ı yendiniz, İtilaf Devletlerine yenildiniz ve İtilaf Devletleri olarak biz size Mondros Mütarekesini imzalattık, siz Mondros'tan Lozan'a geldiniz, diyorlar. İsmet Paşa, Mondros Mütarekesini Osmanlı Devleti imzaladı, biz başka bir devletiz, sizinle Mudanya Mütarekesini imza¬ladık. Biz buraya Mudanya'dan geldik, diyor.
Bu, tamamen Lozan’a özgü, Lozan konferansına özgü...!. Dünya savaşı galipleri Almanya ile antlaşma yapıyorlar; yenilen var, yenen var. Almanya’ya, Avusturya’ya, Macaristan’a, Bulgaristan’a 1. Dünya Savaşında mağlup olanlara, hiçbi¬riyle müzakere etmeden, imzala bunu, diyorlar. Kısacası biz Lozan’da İtilaf Dev¬letleriyle eşit düzeyde müzakere yaptık ve egemenliğimizi, ba¬ğımsızlığımızı tam olarak sağlayan bir barış antlaşması imzaladık.
Sağlam bir barış antlaşması oldu. O dönemde imzalanmış olan diğer barış antlaşmaları yıkıldı. Lozan Barış Antlaşması ise hâlâ yaşıyor. Tabii Lozan Antlaşmasının değiştirilmiş olan hükümleri var. Türk Boğaz¬ları ile ilgili hükümleri 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleş¬mesi ile değiştirildi. Türk ve Rum nüfus mübadelesiyle ilgili hükümler de uygulandı, mübadele sorunu da tarihte kaldı artık. 30’lu yıllarda Yunanis¬tan’la dostluk anlaşması yapıldı. Mübadelenin tarihi bir kıymeti vardı. Lozan’ın özü; Türkiye’nin egemenliği, mutlak bağımsızlığı bunlar hâlâ geçerlidir, sınırlarımız hâlâ geçerlidir.
Son günlerde şöyle bir söylenti ortaya atıldı: İsmet Paşa İngilizlerle anlaşmışmış, bu barış antlaşmasını yüz yıl için yapmışmış. Kocaman bir yalan . Bütün barış antlaşmaları süresiz yapılır. Bunu bilmek için siyasi ilimler okumaya, devletler hukuku okumaya gerek yoktur. Barış antlaşması diyor, sınırları çiziyor, devletin bünyesini oluşturuyor, devletin şeklini oluşturuyor, bunun şakası filan mı var? Yüz sene geçince biz buradan göç mü edeceğiz, savaşa mı başlayacağız, yani inanılır gibi değil, bunlara cevap vermeye değmez ama nerelere vardırdıklarını söylemek gerekiyor. Bir şey daha söylemek istiyorum: Madem Lozan 100 yıllık imzalanmış yedi yıl sonra geçersiz olacak. Lozan’ ı hezimet olarak görenler için yeni bir zafer kazanmak fırsatı doğacak demektir. Hodri meydan zaferi nasıl sağlayacağınızı bu günden açıklayın da zaferinizi şimdiden alkışlamaya başlayalım. Biz Lozan’a yürekten bağlı inanmışlar olarak bu zaferinize ortak olmak için mücadeleye katılalım.
Boş laflarla, boş hayallerle ve suçlamalarla uğraşmayı bırakın. Lozan o günkü şartlar içinde yapılabilecek en iyi anlaşmadır, üzerinde titrememiz gereken bir antlaşmadır ve Lozan Türkiye’nin ebedi tapu senedidir. Daha başka slogan gi¬bi çarpıcı şeyler var: Lozan namusumuzdur, Lozan egemenliğimizdir, Lo¬zan bağımsızlığımızdır vs. Bunların hepsi doğru, bunların üzerine tit¬rememiz lazım. Çocuklarımıza da Lozan’a, nerden geldiğimizi, nasıl gel¬diğimizi, ne zorluklarla, ne zahmetlerle kazanıldığını anlatmamız lazım.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve buyuktire.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.