meritking giriş kingroyal giriş

Şevket Bahçelioğlu
Köşe Yazarı
Şevket Bahçelioğlu
 

DEVLET YÖNETİM ŞEKİLLERİ VE CUMHURİYETİN FAZİLETLERİ

Bugün 29 Ekim 2025 İnsanlık tarihi ve başlıca yönetim şekilleri : İnsanlık var olduğu ve topluluk halinde yaşamaya başladığı tarihten beri bir çok yönetim aşamaları denemiş ve birçok sistemlerle yönetilegelmiştir. İlk insanlar kabileler halinde yaşarken bile bir yöneticiye  ihriyaç duymuş ve  kabilelerin yöneticisi reisleri olmuştur. Daha sonra aile bağlarıyla bir arada bulunan guruplar oluştu.  Bu topluluklara da KLAN  adı veriliyordu. Klanların ve kabilelerin çoğalması ile birlikte  daha büyük topluluklar oluşmaya başlamış, yönetim daha da  ciddi bir oluşuma dönüşmüştür. Tarih boyunca  gelişen ve büyüyen toplumlardaki yönetim şekilleri de çeşitlenmiştir. Bunları özet olarak söylemek gerekirse   Başlıca Yönetim Biçimleri Nelerdir?  - Monarşi ( Mutlak monarşi :Yönetimin tek elde toplanması demektir. Krallık, Fravunluk,Padişahlık ve Şahlık diye adlandırılırlar  - Meşrutiyet : Buna parlamentolu krallık da adını verebiliriz.Bir kral vardır , yanında da bir parlamento vardır. Buna da Meşruti Monarşi adı verilir Osmanlı Devleti de başlangıçta mutlak monarşi ile yönetilirken, 1876 yılında 1 Meşrutiyetin kabul edilmesiyle  Meşrutiyet yönetimine geçilmiştir.  - Oligarşi      : Küçük ve etkili bir gurubun yönetimde olduğu bir sistemdir. Sözgelişi zenginlerin ve kültürel yönden  üstün bir sınıfın eline geçen yönetim tarzıdır. Buna Aristokrasi adı verilir. Yönetim din adamlarının eline geçmişse bunun adı da Teokrasi diye adlandırılır.  - Demokrasi : Demokrasi ise yönetimin doğrudan halkın elinde olmasıdır.Bu da yönetimi elinde tutanların niteliği bakımında başlıca üç çeşide ayrılır. Doğrudan demokrasi : Eski Yunan ve Roma sitelerinde halkın doğrudan yönetime katılma şeklidir. Yarı doğrudan Demokrasi Halk ve Parlamentonun birlikte yönetimine denir. Temsili demokrasi de nüfus bakımından kalabalık ülkelerde halk seçtikleri  milletvekilleri vasıtasıyla yönetime katılabilirler.  Bunun dışında da birçok adlarla anılan yönetim şekilleri vardır. Ben bugün söz konusu olan  yönetimlerden insan onuruna yaraşan en önemli yönetim şekli olan Demokratik  Cumhuriyetten söz edeceğim.     Cumhuriyet nedir ? Ne değildir? Cumhuriyet, halkın seçtiği temsilciler aracılığıyla yönetilen bir devlet yönetim sistemidir. Monarşi gibi bir hükümdar ya da soylular sınıfına bağlı kalmayan bu sistem, vatandaşların eşit haklara sahip olduğu, yönetime katılma fırsatı bulduğu bir rejimi ifade eder. Cumhuriyetin en belirgin özelliği, halk egemenliğine dayanmasıdır.   Cumhuriyetin Tarihi Cumhuriyetin kökeni antik dönemlere, özellikle Roma Cumhuriyeti’ne dayanır. Roma’da halk, M.Ö. 509 yılında bir monarşiyi devirerek kendi temsilcilerini seçmeye başlamıştır. Modern anlamda cumhuriyet ise 18. yüzyılda Fransız Devrimi ve Amerikan Bağımsızlık Savaşı ile yaygınlık kazanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti de 29 Ekim 1923’te, Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde ilan edilmiştir.   Cumhuriyetin Amacı Cumhuriyetin amacı, halkın yönetime katılımını sağlamak, demokrasi ve özgürlük ilkelerini esas alarak toplumsal eşitliği korumaktır. Bu rejimde vatandaşlar, temsilcilerini seçerek kendi iradelerini yönetime yansıtma hakkına sahiptir.   Cumhuriyetin Temel İlkeleri Halk Egemenliği Cumhuriyetin temeli, halkın yönetim üzerindeki egemenliğine dayanır. Vatandaşlar, seçimler yoluyla temsilcilerini seçerek yönetimde söz sahibi olur. Bu durum, halkın iradesinin en önemli unsur olduğu bir yönetim biçimini ifade eder.   Hukukun Üstünlüğü Cumhuriyet rejiminde hukuk, her şeyin üstündedir. Yasalar, devlet başkanı da dahil olmak üzere herkes için geçerli ve bağlayıcıdır. Bu, adaletin sağlanmasını ve bireylerin haklarının korunmasını garanti altına alır.   Demokrasi ve Eşitlik Demokrasi, cumhuriyetin olmazsa olmazıdır. Her bireyin eşit haklara sahip olduğu bu rejimde, özgürlükler korunur ve toplumda adalet sağlanır. Vatandaşlar, seçim yoluyla ülke yönetiminde doğrudan etkili olma şansına sahiptir.   Laiklik Laiklik, cumhuriyetin temel ilkelerinden biridir. Devlet yönetimi, dinin etkisinden bağımsız olarak yürütülür ve bu sayede her birey, inanç özgürlüğüne sahip olur. Din ve devlet işlerinin ayrılması, toplumsal huzuru sağlar.   Cumhuriyet Bayramı Kutlamaları: 29 Ekim’in Anlamı ve Önemi Türkiye’de Cumhuriyet ve Önemi Türkiye Cumhuriyeti, 29 Ekim 1923’te ilan edilmiştir ve Türkiye’de her yıl Cumhuriyet Bayramı olarak kutlanır. Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye’nin modernleşme sürecinde cumhuriyet rejimini benimseyerek, halkın egemenliğine dayanan bir yönetim kurmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, Osmanlı monarşisinin sona ermesiyle yeni bir dönemin başlangıcını simgeler.   Öne Çıkan Noktalar Cumhuriyet, halkın iradesine dayanan bir yönetim sistemidir. Türkiye Cumhuriyeti, 29 Ekim 1923’te ilan edilmiştir ve halk egemenliği üzerine kurulmuştur. Cumhuriyetin temel ilkeleri halk egemenliği, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve laikliktir. Cumhuriyet, vatandaşların eşit haklara sahip olduğu bir toplumsal düzeni hedefler. Cumhuriyet nedir? Cumhuriyet nasıl bir yönetim şeklidir? Cumhuriyet, halkın yönetimde doğrudan söz sahibi olduğu, vatandaşların seçimler yoluyla temsilcilerini belirlediği bir yönetim şeklidir. Cumhuriyetin temel ilkeleri halk egemenliği, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve laikliktir. Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)      YARIN CUMHURİYETİN KAZANIMLARINA DEĞİNECEĞİM Cumhuriyetin ülkemize kazandırdıkları :   SALTANAT KALDIRILDI Kurtuluş Savaşı'nın ilk yıllarında kurulan (23 Nisan 1920) Türkiye Büyük Millet Meclisi, halktan kopuk Osmanlı yönetiminin yanında, halkın içinden seçilen temsilcileriyle;halk iradesinin gerçek temsilcisi olmuş, iyice eskimiş ve yıpranmış kişisel saltanatsa, TBMM'yi, yani ulusun egemenliğini tanımamasının yanı sıra, Sevr Antlaşması'nı imzalamış, düşmanla işbirliği yapıp,çıkarttığı ayaklanmalarla Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı engellemeye çalışmıştı.23 Nisan 1920'den başlayarak ulusal egemenliğe dayalı devletin kurulmasıyla kişisel saltanata kalkmış gözüyle bakan Mustafa Kemal, İtilaf Devletleri'nin Lozan Barış Konferansı'na Ankara Hükümetinin yanı sıra Osmanlı Hükümeti temsilcileri de çağırmaları üstüne, 1 Kasım 1922'de TBMM'de yaptığı konuşmada saltanatın kaldırılmasını istedi. Milletvekillerinin ateşli konuşmalarla Atatürk'ü desteklemelerinden sonra, saltanatın İstanbul'un işgal tarihinden (16 Mart 1920) başlayarak kalkmış olduğu oybirliğiyle kabul edildi. Saltanatın kaldırılmasıyla Padişahlık sıfatı kalkan Mehmet VI Vahdettin de, 17 Kasım günü İngiliz Komutanlığına başvurarak, bir İngiliz zırhlısıyla İstanbul'dan ayrıldı.   Cumhuriyet  İlanı EDİLDİ: (29 Ekim 1923) Saltanatın kaldırılmasının ve Lozan Barış Antlaşması'nın ardından TBMM'de en çok tartışılan konulardan biri, yeni devletin niteliği sorunuydu. Atatürk 28 Ekim gecesi arkadaşlarını toplayarak sorunun gerçek çözümüyle ilgili düşüncesini açıkladı ve İsmet İnönü'yle o gece, devletin niteliğinin cumhuriyet olduğunu saptayan bir yasa tasarısı hazırladı. Ertesi gün TBMM, yapılan işin;çoktan doğmuş olan çocuğun adını koymak; olduğunun milletvekillerine açıklanmasından sonra, saat 20.30'da Anayasa değişikliğini kabul ederek cumhuriyeti ilan etti ve oybirliğiyle alınan bu karardan sonra cumhurbaşkanı seçimine geçerek, gene oybirliğiyle Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı olarak seçti.   Halifelik Kaldırıldı : (3 Mart 1924) Saltanatın kaldırılmasından ve Mehmet VI Vahdettin'in İstanbul'dan ayrılmasından sonra, TBMM'nin 18 Kasım 1922'de halife seçmiş olduğu Abdülmecit Efendi, eski rejim yanlılarının tek umudu haline gelmiş, bundan güç alan Abdülmecit Efendi de, yeniden törenler düzenlemeye, demeçler vermeye bazı İslam ülkelerinin kendisine bağlılık bildirmeleri üzerine, İslam dünyasının önderi tavrı takınmaya başlamıştı. Bu durumun yeni kurulmuş cumhuriyet yönetimi için tehlikeli olabileceğini kavrayan Atatürk, İzmir'deki ordu tatbikatları sırasında ordu komutanlarına hilafetin kaldırılması konusunda düşüncesini açıklayıp, yasanın meclis gündemine getirilmesini kararlaştırdı. 1 Mart 1924'teki bütçe görüşmelerinde halifeye ve Osmanlı hanedanına verilecek ödenek konusunun gündeme getirilmesinden sonra, 3 Mart 1924't kabul edilen yasayla, halifelik kaldırılıp, ilerde saltanat ve halifelik iddiasında bulunmamaları için Osmanlı hanedanı üyelerinin de yurt dışına çıkarılmaları kabul edildi.   Medeni Kanun Kabul edildi : (17 Şubat 1926) Osmanlı İmparatorluğu döneminde hukuk işleri din kurallarına göre yönetilmekte olduğundan, çağdaş toplumlar düzeyine erişmek isteyen Türk toplumunun temel gereksinmelerinin, söz konusu hukuk yapısıyla karşılanamayacağı anlaşılmıştı. Tanzimat Dönemi'nde hazırlanan Mecelle, bazı yenilikler getirmekle birlikte, kişilerin hak ve borçları, aile kurumu, işleyişi ve sona ermesi, mülkiyet ilişkileri, miras sorunları, kiralama, satın alma, ödünç verme, vb. ilişkiler açısından, gerçek bir Medeni Kanun sayılamazdı. Bu nedenle İsviçre Medeni Kanunu örmek alınarak hazırlanan Medeni Kanun, 17 Şubat 1926'da TBMM'de kabul edilerek, yürürlüğe kondu. Bunu, öbür temel yasalar ile, ceza hukuku alanındaki boşlukları gideren Ceza Kanunu'nun kabul edilip (1 Mart 1926) yürürlüğe konması izledi.   Tarikatların Kaldırıldı,, Tekke Ve Zaviyelerin Kapatıldı : (30 Kasım 1925) Başlangıçta yalnızca din konularıyla ilgilenen, farklı düşünce sistemleri geliştirerek taraftarlarını çoğaltmaya çalışan tarikatlar, zaman içinde siyasal olaylarda etkili rol oynamaya, çıkarları tehlikeye düştükçe halkı ayaklandırmaya koyulmuşlardı. Bu etkinliklerini cumhuriyetin ilanından sonra da sürdürmeye kalkışmaları ve Menemen Olayı, Şeyh Sait Ayaklanması gibi şeriattan yana ayaklanmalara yol açmaları üstüne 'Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler memleketi olamaz. Türkiye Cumhuriyeti her alanda doğru yolu gösterecek, uyaracak güçtedir. Biz uygarlığın bilim ve fenninden güç alıyoruz ve ona göre yürüyoruz. Başka bir şey tanımayız' diyen Atatürk'ün sözleri ışığında harekete geçilerek, 30 Kasım 1925'te çıkarılan yasayla tekkeler ve zaviyeler kapatıldı.   Laiklik Kabul Edildi : (1928-1937) Saltanatın kaldırılması, hilafetin kaldırılması, Şeriye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldırılarak yalnızca din işleriyle uğraşacak Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kurulması, tarikat ve zaviyelerin kapatılması aşamalarından geçen laikliğin tam anlamıyla yasal tabana oturtulması için, 1924 Anayasası'nda yeralan Türkiye devletinin dini İslam'dır deyimini tartışmaya koyulan TBMM, 10 Nisan 1928'de Anayasa'nın ikinci maddesini değiştirip, 16. ve 38. maddeler gereğince milletvekilleri ile cumhurbaşkanının ant içerken söylemek zorunda oldukları vallahi sözcüğünü maddelerden çıkardı. Ayrıca, 26. maddedeki ahkamı şeriyenin tenfizi (şeriat hükümlerinin yürütülmesi) sözcükleri de Anayasa'dan çıkarıldı. İnananların ibadetlerini kendi dilleriyle yapmalarını doğal bir hak olarak gören Mustafa Kemal'in, aydın din adamlarıyla yaptığı görüşmelerden sonra, 3 Şubat 1928'de hutbelerin Türkçe okunmasının kabul edilmesini, dualar ve ezanın Türkçeye çevrilmesi çalışmaları izledi. 5 Şubat 1937'de Anayasa'nın ikinci maddesinde laiklik ilkesine yer verilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin laik bir devlet olduğunun yazılmasıyla, laiklik devrimi tamamlanmış oldu.   Kadın Haklarının Tanınması :(1930-1933 ve 1934) Osmanlı toplumunda hemen hiçbir toplumsal ve siyasal hakkı bulunmayan kadınlara Medeni Kanun'la bazı haklar tanınmış olmakla birlikte, siyasal haklar açısından bir değişiklik yapılmamıştı. Atatürk'ün girişimiyle kadınların iktisadi ve siyasal yaşama katılmaları yönünde bir dizi değişiklik yapılarak, 1930'da belediye seçimlerinde seçme, 1933'te çıkarılan Köy Kanunu'yla muhtar seçme ve köy heyetine seçilme, 5 Aralık 1934'te Anayasa'da yapılan bir değişiklikle de milletvekili seçme ve seçilme haklarının tanınmasıyla, Türk kadını o yıllarda Avrupa devletlerinin çoğundaki kadınlardan daha ileri haklar elde etti ve çok geçmeden toplumda erkeklerin çalıştığı her alanda yerini aldı.   Şapka Ve Kıyafet Kanunu ilan edildi :(25 Kasım 1925) Ülke halkını her alanda çağdaş ve uygar düzeye çıkarabilmek için değişiklikler tasarlarken, dış görünüşüyle de bunu vurgulaması gerektiğine inanan Mustafa Kemal'in, 25 Ağustos 1925'te Kastamonu'ya yaptığı bir gezide başına şapka giyip, 'Buna şapka derler'; diye halkı şapka giymeye özendirmesinden sonra, 25 Kasım 1925'te Şapka Giyilmesi Hakkındaki Kanun çıkarılıp, dinsel giysilerle sokakta gezilmesi yasaklandı.   Takvim, Saat Ve Ölçülerde Değişiklik (1925 ve 1931) Cumhuriyet döneminden önce Batı uluslarından ayrı takvim, saat, sayı ve ölçülerin kullanılması, hafta tatillerinin cuma günü olması, takvimin başlangıcı olarak Hazreti Muhammed'in Mekke'den Medine'ye göç ettiği tarih olan 622 yılının alınması (hicri takvim), sayı olarak eski sayıları, ölçü olarak da okka, dirhem, arşın, endaze, vb. ölçülerin kullanılması, Türk toplumu ile Batı toplumları arasındaki ilişkilerde büyük karışıklık ve güçlüklere yol açmaktaydı. 26 Aralık 1925'te miladi takvimin kabul edilip, alaturka saat yerine Batı'da kullanılan alafranga saatin kabul edilmesiyle, 23 Mart 1931'de çıkarılan yasayla da gram, kilogram, ton, metre, kilometre gibi ölçülerin benimsenmesiyle, bir yandan Batı ülkeleriyle ilişkiler kolaylaştırılırken, bir yandan da yurdun her yerinde tutarlı bir ölçü ve ağırlık düzeni kurulmuş oldu.   Soyadı Yasasının Kabulü (21 Haziran 1934) Soyadı bulunmamasının günlük yaşamda yarattığı güçlük ve karışıklıkların önüne geçmek amacıyla 21 Haziran 1934'te çıkarılan yasayla, her Türk kendine uygun bir soyadı almakla yükümlü kılındı. 24 Kasım 1934'te çıkarılan bir yasayla da TBMM Mustafa Kemal'e Atatürk soyadını verdi. Aynı yıl çıkarılan bir başka yasayla ayrıcalıkları belirten eski unvanların yasaklanmasıyla, yasalar önünde eşitlik ilkesinin gerçekleştirilmesinde önemli bir adım atılmış oldu.   Eğitim ve Öğretim Devrimi (3 Mart 1924) Osmanlı toplumundaki medreseler ile iptidai, rüştiye, idadi türünde okulların toplumun gereksinme duyduğu elemanları yetiştirme açısından özellikle sayı bakımından yetersiz kaldığını gözleyen, eğitimin önemini yaptığı konuşmalarda sık sık vurgulayan Atatürk'ün yol göstericiliği altında TBMM, eğitim ve öğretim işlerini Milli Eğitim Bakanlığı'na verip, 3 Mart 1924'te çıkardığı Öğretimin Birleştirilmesi yasasıyla, mahalle mektepleri ve medreseler kaldırıldı. Anadolu'nun çeşitli kentlerinde meslek okulları, teknik okullar, öğretmen okulları, ortaokul ve liseler açılırken, çıkarılan Üniversiteler Kanunu'yla Darülfünun kaldırılıp, yerine İstanbul Üniversitesi kuruldu   Harf Devrimi (1 Kasım 1928) Öğrenilmesi son derece güç olan Arap abecesinin okuryazar sayısının artmasını engellediğini, ayrıca Türkçe sesleri dile getirmede güçsüz kaldığını gören Atatürk'ün, 1926'dan başlayarak yaptırdığı araştırmalar sonucunda, Türkçe'nin yapısına en uygun abece olduğuna karar verilen Latin abecesi alınıp, yeniden düzenlenerek, 1 Kasım 1928'de çıkarılanTürk Harfleri Hakkında Kanun'la yürürlüğe kondu ve Atatürk'ün kendisinin de katıldığı yaygınlaştırma çalışmaları sonucunda, kısa süre içinde benimsendi. OKUR YAZAR ORANI %5 LERDEN HIZLA ELLİLER- 60 LARA ULAŞTI.     Dil Devrimi (12 Temmuz 1932) Osmanlılar döneminde aydınların büyük ölçüde Farsça ve Arapça sözcük ve dilbilgisi kuralı içeren Osmanlıca'yı kullanmalarından ötürü, aydınlar ile halkın dil bakımından birbirlerinden kopmuş olmaları, cumhuriyet öncesindeki dönemde de bazı aydınları rahatsız etmiş, Selanik'te çıkarılan (1911) Genç Kalemler dergisinde;Yeni Dil hareketi başlatılmış, ama dilde yabancı sözlüklerden yeterli bir arınma sağlanamamıştı. Türkçe'nin özleştirilerek yeni Türk abecesiyle dünyanın en zengin dillerinden biri haline getirilmesini amaç alan Atatürk, 12 Temmuz 1932'de, sonradan Türk Dil Kurumu adını alan Türk Dili Tetkik Cemiyeti'ni kurdurarak, Türkçe'nin gerçek bir bilim, edebiyat ve sanat diline dönüşmesi çalışmalarını hızlandırdı.      BUNCA KÖKLÜ DEĞİŞİM VE KOLAYLIKLAR SONUCUNDA HIZLA BİR İLERLEME VE AYDINLANMA DÖNEMİNE GİRİLDİ. BÖYLECE TÜRK TOPLUMU KARANLIKLARI YIRTARAK BU GÜNKÜ AYDINLIĞA KAVUŞTU. VARILAN NOKTA YETERLİ MİDİR? ASLA .ATATÜRK YAŞASAYDI ÇOK DAHA İLERİ HAMLELERİ GERÇEKLEŞTİRME AZMİ VE KARARLIĞINDA OLACAKTI. ÇÜNKÜ O'NUN HEDEFİ  TÜRK TOPLUMUNU ÇAĞDAŞ UYGARLIK SEVİYESİNE DEĞİL ONUN ÜZERİNE ÇIKARTMAKTI. TÜRK MİLLETİ OLARAK İNKILAPLARIN BEKÇİSİ OLMA AZMİ VE KARARLIĞINDAYIZ. MEKANIN CENNET OLSUN BÜYÜK ÖNDER.  
Ekleme Tarihi: 30 Ekim 2025 -Perşembe

DEVLET YÖNETİM ŞEKİLLERİ VE CUMHURİYETİN FAZİLETLERİ

Bugün 29 Ekim 2025 İnsanlık tarihi ve başlıca yönetim şekilleri : İnsanlık var olduğu ve topluluk halinde yaşamaya başladığı tarihten beri bir çok yönetim aşamaları denemiş ve birçok sistemlerle yönetilegelmiştir.

İlk insanlar kabileler halinde yaşarken bile bir yöneticiye  ihriyaç duymuş ve  kabilelerin yöneticisi reisleri olmuştur. Daha sonra aile bağlarıyla bir arada bulunan guruplar oluştu.  Bu topluluklara da KLAN  adı veriliyordu.

Klanların ve kabilelerin çoğalması ile birlikte  daha büyük topluluklar oluşmaya başlamış, yönetim daha da  ciddi bir oluşuma dönüşmüştür. Tarih boyunca  gelişen ve büyüyen toplumlardaki yönetim şekilleri de çeşitlenmiştir. Bunları özet olarak söylemek gerekirse

 

Başlıca

Yönetim Biçimleri Nelerdir?

 - Monarşi ( Mutlak monarşi :Yönetimin tek elde toplanması demektir. Krallık, Fravunluk,Padişahlık ve Şahlık diye adlandırılırlar

 - Meşrutiyet : Buna parlamentolu krallık da adını verebiliriz.Bir kral vardır , yanında da bir parlamento vardır. Buna da Meşruti Monarşi adı verilir Osmanlı Devleti de başlangıçta mutlak monarşi ile yönetilirken, 1876 yılında 1 Meşrutiyetin kabul edilmesiyle  Meşrutiyet yönetimine geçilmiştir.

 - Oligarşi      : Küçük ve etkili bir gurubun yönetimde olduğu bir sistemdir. Sözgelişi zenginlerin ve kültürel yönden  üstün bir sınıfın eline geçen yönetim tarzıdır. Buna Aristokrasi adı verilir. Yönetim din adamlarının eline geçmişse bunun adı da Teokrasi diye adlandırılır.

 - Demokrasi : Demokrasi ise yönetimin doğrudan halkın elinde olmasıdır.Bu da yönetimi elinde tutanların niteliği bakımında başlıca üç çeşide ayrılır. Doğrudan demokrasi : Eski Yunan ve Roma sitelerinde halkın doğrudan yönetime katılma şeklidir. Yarı doğrudan Demokrasi Halk ve Parlamentonun birlikte yönetimine denir. Temsili demokrasi de nüfus bakımından kalabalık ülkelerde halk seçtikleri  milletvekilleri vasıtasıyla yönetime katılabilirler.

 Bunun dışında da birçok adlarla anılan yönetim şekilleri vardır. Ben bugün söz konusu olan  yönetimlerden insan onuruna yaraşan en önemli yönetim şekli olan Demokratik  Cumhuriyetten söz edeceğim.

 

 

Cumhuriyet nedir ? Ne değildir?

Cumhuriyet, halkın seçtiği temsilciler aracılığıyla yönetilen bir devlet yönetim sistemidir. Monarşi gibi bir hükümdar ya da soylular sınıfına bağlı kalmayan bu sistem, vatandaşların eşit haklara sahip olduğu, yönetime katılma fırsatı bulduğu bir rejimi ifade eder. Cumhuriyetin en belirgin özelliği, halk egemenliğine dayanmasıdır.

 

Cumhuriyetin Tarihi

Cumhuriyetin kökeni antik dönemlere, özellikle Roma Cumhuriyeti’ne dayanır. Roma’da halk, M.Ö. 509 yılında bir monarşiyi devirerek kendi temsilcilerini seçmeye başlamıştır. Modern anlamda cumhuriyet ise 18. yüzyılda Fransız Devrimi ve Amerikan Bağımsızlık Savaşı ile yaygınlık kazanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti de 29 Ekim 1923’te, Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde ilan edilmiştir.

 

Cumhuriyetin Amacı

Cumhuriyetin amacı, halkın yönetime katılımını sağlamak, demokrasi ve özgürlük ilkelerini esas alarak toplumsal eşitliği korumaktır. Bu rejimde vatandaşlar, temsilcilerini seçerek kendi iradelerini yönetime yansıtma hakkına sahiptir.

 

Cumhuriyetin Temel İlkeleri

Halk Egemenliği

Cumhuriyetin temeli, halkın yönetim üzerindeki egemenliğine dayanır. Vatandaşlar, seçimler yoluyla temsilcilerini seçerek yönetimde söz sahibi olur. Bu durum, halkın iradesinin en önemli unsur olduğu bir yönetim biçimini ifade eder.

 

Hukukun Üstünlüğü

Cumhuriyet rejiminde hukuk, her şeyin üstündedir. Yasalar, devlet başkanı da dahil olmak üzere herkes için geçerli ve bağlayıcıdır. Bu, adaletin sağlanmasını ve bireylerin haklarının korunmasını garanti altına alır.

 

Demokrasi ve Eşitlik

Demokrasi, cumhuriyetin olmazsa olmazıdır. Her bireyin eşit haklara sahip olduğu bu rejimde, özgürlükler korunur ve toplumda adalet sağlanır. Vatandaşlar, seçim yoluyla ülke yönetiminde doğrudan etkili olma şansına sahiptir.

 

Laiklik

Laiklik, cumhuriyetin temel ilkelerinden biridir. Devlet yönetimi, dinin etkisinden bağımsız olarak yürütülür ve bu sayede her birey, inanç özgürlüğüne sahip olur. Din ve devlet işlerinin ayrılması, toplumsal huzuru sağlar.

 

Cumhuriyet Bayramı Kutlamaları: 29 Ekim’in Anlamı ve Önemi

Türkiye’de Cumhuriyet ve Önemi

Türkiye Cumhuriyeti, 29 Ekim 1923’te ilan edilmiştir ve Türkiye’de her yıl Cumhuriyet Bayramı olarak kutlanır. Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye’nin modernleşme sürecinde cumhuriyet rejimini benimseyerek, halkın egemenliğine dayanan bir yönetim kurmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, Osmanlı monarşisinin sona ermesiyle yeni bir dönemin başlangıcını simgeler.

 

Öne Çıkan Noktalar

Cumhuriyet, halkın iradesine dayanan bir yönetim sistemidir.

Türkiye Cumhuriyeti, 29 Ekim 1923’te ilan edilmiştir ve halk egemenliği üzerine kurulmuştur.

Cumhuriyetin temel ilkeleri halk egemenliği, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve laikliktir.

Cumhuriyet, vatandaşların eşit haklara sahip olduğu bir toplumsal düzeni hedefler.

Cumhuriyet nedir?

Cumhuriyet nasıl bir yönetim şeklidir?

Cumhuriyet, halkın yönetimde doğrudan söz sahibi olduğu, vatandaşların seçimler yoluyla temsilcilerini belirlediği bir yönetim şeklidir.

Cumhuriyetin temel ilkeleri halk egemenliği, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve laikliktir. Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)

 

 

 YARIN CUMHURİYETİN KAZANIMLARINA DEĞİNECEĞİM

Cumhuriyetin ülkemize kazandırdıkları :

 

SALTANAT KALDIRILDI

Kurtuluş Savaşı'nın ilk yıllarında kurulan (23 Nisan 1920) Türkiye Büyük Millet Meclisi, halktan kopuk Osmanlı yönetiminin yanında, halkın içinden seçilen temsilcileriyle;halk iradesinin gerçek temsilcisi olmuş, iyice eskimiş ve yıpranmış kişisel saltanatsa, TBMM'yi, yani ulusun egemenliğini tanımamasının yanı sıra, Sevr Antlaşması'nı imzalamış, düşmanla işbirliği yapıp,çıkarttığı ayaklanmalarla Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı engellemeye çalışmıştı.23 Nisan 1920'den başlayarak ulusal egemenliğe dayalı devletin kurulmasıyla kişisel saltanata kalkmış gözüyle bakan Mustafa Kemal, İtilaf Devletleri'nin Lozan Barış Konferansı'na Ankara Hükümetinin yanı sıra Osmanlı Hükümeti temsilcileri de çağırmaları üstüne, 1 Kasım 1922'de TBMM'de yaptığı konuşmada saltanatın kaldırılmasını istedi. Milletvekillerinin ateşli konuşmalarla Atatürk'ü desteklemelerinden sonra, saltanatın İstanbul'un işgal tarihinden (16 Mart 1920) başlayarak kalkmış olduğu oybirliğiyle kabul edildi. Saltanatın kaldırılmasıyla Padişahlık sıfatı kalkan Mehmet VI Vahdettin de, 17 Kasım günü İngiliz Komutanlığına başvurarak, bir İngiliz zırhlısıyla İstanbul'dan ayrıldı.

 

Cumhuriyet  İlanı EDİLDİ: (29 Ekim 1923)

Saltanatın kaldırılmasının ve Lozan Barış Antlaşması'nın ardından TBMM'de en çok tartışılan konulardan biri, yeni devletin niteliği sorunuydu. Atatürk 28 Ekim gecesi arkadaşlarını toplayarak sorunun gerçek çözümüyle ilgili düşüncesini açıkladı ve İsmet İnönü'yle o gece, devletin niteliğinin cumhuriyet olduğunu saptayan bir yasa tasarısı hazırladı. Ertesi gün TBMM, yapılan işin;çoktan doğmuş olan çocuğun adını koymak; olduğunun milletvekillerine açıklanmasından sonra, saat 20.30'da Anayasa değişikliğini kabul ederek cumhuriyeti ilan etti ve oybirliğiyle alınan bu karardan sonra cumhurbaşkanı seçimine geçerek, gene oybirliğiyle Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı olarak seçti.

 

Halifelik Kaldırıldı : (3 Mart 1924)

Saltanatın kaldırılmasından ve Mehmet VI Vahdettin'in İstanbul'dan ayrılmasından sonra, TBMM'nin 18 Kasım 1922'de halife seçmiş olduğu Abdülmecit Efendi, eski rejim yanlılarının tek umudu haline gelmiş, bundan güç alan Abdülmecit Efendi de, yeniden törenler düzenlemeye, demeçler vermeye bazı İslam ülkelerinin kendisine bağlılık bildirmeleri üzerine, İslam dünyasının önderi tavrı takınmaya başlamıştı. Bu durumun yeni kurulmuş cumhuriyet yönetimi için tehlikeli olabileceğini kavrayan Atatürk, İzmir'deki ordu tatbikatları sırasında ordu komutanlarına hilafetin kaldırılması konusunda düşüncesini açıklayıp, yasanın meclis gündemine getirilmesini kararlaştırdı. 1 Mart 1924'teki bütçe görüşmelerinde halifeye ve Osmanlı hanedanına verilecek ödenek konusunun gündeme getirilmesinden sonra, 3 Mart 1924't kabul edilen yasayla, halifelik kaldırılıp, ilerde saltanat ve halifelik iddiasında bulunmamaları için Osmanlı hanedanı üyelerinin de yurt dışına çıkarılmaları kabul edildi.

 

Medeni Kanun Kabul edildi : (17 Şubat 1926)

Osmanlı İmparatorluğu döneminde hukuk işleri din kurallarına göre yönetilmekte olduğundan, çağdaş toplumlar düzeyine erişmek isteyen Türk toplumunun temel gereksinmelerinin, söz konusu hukuk yapısıyla karşılanamayacağı anlaşılmıştı. Tanzimat Dönemi'nde hazırlanan Mecelle, bazı yenilikler getirmekle birlikte, kişilerin hak ve borçları, aile kurumu, işleyişi ve sona ermesi, mülkiyet ilişkileri, miras sorunları, kiralama, satın alma, ödünç verme, vb. ilişkiler açısından, gerçek bir Medeni Kanun sayılamazdı. Bu nedenle İsviçre Medeni Kanunu örmek alınarak hazırlanan Medeni Kanun, 17 Şubat 1926'da TBMM'de kabul edilerek, yürürlüğe kondu. Bunu, öbür temel yasalar ile, ceza hukuku alanındaki boşlukları gideren Ceza Kanunu'nun kabul edilip (1 Mart 1926) yürürlüğe konması izledi.

 

Tarikatların Kaldırıldı,, Tekke Ve Zaviyelerin Kapatıldı : (30 Kasım 1925)

Başlangıçta yalnızca din konularıyla ilgilenen, farklı düşünce sistemleri geliştirerek taraftarlarını çoğaltmaya çalışan tarikatlar, zaman içinde siyasal olaylarda etkili rol oynamaya, çıkarları tehlikeye düştükçe halkı ayaklandırmaya koyulmuşlardı. Bu etkinliklerini cumhuriyetin ilanından sonra da sürdürmeye kalkışmaları ve Menemen Olayı, Şeyh Sait Ayaklanması gibi şeriattan yana ayaklanmalara yol açmaları üstüne 'Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler memleketi olamaz. Türkiye Cumhuriyeti her alanda doğru yolu gösterecek, uyaracak güçtedir. Biz uygarlığın bilim ve fenninden güç alıyoruz ve ona göre yürüyoruz. Başka bir şey tanımayız' diyen Atatürk'ün sözleri ışığında harekete geçilerek, 30 Kasım 1925'te çıkarılan yasayla tekkeler ve zaviyeler kapatıldı.

 

Laiklik Kabul Edildi : (1928-1937)

Saltanatın kaldırılması, hilafetin kaldırılması, Şeriye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldırılarak yalnızca din işleriyle uğraşacak Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kurulması, tarikat ve zaviyelerin kapatılması aşamalarından geçen laikliğin tam anlamıyla yasal tabana oturtulması için, 1924 Anayasası'nda yeralan Türkiye devletinin dini İslam'dır deyimini tartışmaya koyulan TBMM, 10 Nisan 1928'de Anayasa'nın ikinci maddesini değiştirip, 16. ve 38. maddeler gereğince milletvekilleri ile cumhurbaşkanının ant içerken söylemek zorunda oldukları vallahi sözcüğünü maddelerden çıkardı. Ayrıca, 26. maddedeki ahkamı şeriyenin tenfizi (şeriat hükümlerinin yürütülmesi) sözcükleri de Anayasa'dan çıkarıldı. İnananların ibadetlerini kendi dilleriyle yapmalarını doğal bir hak olarak gören Mustafa Kemal'in, aydın din adamlarıyla yaptığı görüşmelerden sonra, 3 Şubat 1928'de hutbelerin Türkçe okunmasının kabul edilmesini, dualar ve ezanın Türkçeye çevrilmesi çalışmaları izledi. 5 Şubat 1937'de Anayasa'nın ikinci maddesinde laiklik ilkesine yer verilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin laik bir devlet olduğunun yazılmasıyla, laiklik devrimi tamamlanmış oldu.

 

Kadın Haklarının Tanınması :(1930-1933 ve 1934)

Osmanlı toplumunda hemen hiçbir toplumsal ve siyasal hakkı bulunmayan kadınlara Medeni Kanun'la bazı haklar tanınmış olmakla birlikte, siyasal haklar açısından bir değişiklik yapılmamıştı. Atatürk'ün girişimiyle kadınların iktisadi ve siyasal yaşama katılmaları yönünde bir dizi değişiklik yapılarak, 1930'da belediye seçimlerinde seçme, 1933'te çıkarılan Köy Kanunu'yla muhtar seçme ve köy heyetine seçilme, 5 Aralık 1934'te Anayasa'da yapılan bir değişiklikle de milletvekili seçme ve seçilme haklarının tanınmasıyla, Türk kadını o yıllarda Avrupa devletlerinin çoğundaki kadınlardan daha ileri haklar elde etti ve çok geçmeden toplumda erkeklerin çalıştığı her alanda yerini aldı.

 

Şapka Ve Kıyafet Kanunu ilan edildi :(25 Kasım 1925)

Ülke halkını her alanda çağdaş ve uygar düzeye çıkarabilmek için değişiklikler tasarlarken, dış görünüşüyle de bunu vurgulaması gerektiğine inanan Mustafa Kemal'in, 25 Ağustos 1925'te Kastamonu'ya yaptığı bir gezide başına şapka giyip, 'Buna şapka derler'; diye halkı şapka giymeye özendirmesinden sonra, 25 Kasım 1925'te Şapka Giyilmesi Hakkındaki Kanun çıkarılıp, dinsel giysilerle sokakta gezilmesi yasaklandı.

 

Takvim, Saat Ve Ölçülerde Değişiklik (1925 ve 1931)

Cumhuriyet döneminden önce Batı uluslarından ayrı takvim, saat, sayı ve ölçülerin kullanılması, hafta tatillerinin cuma günü olması, takvimin başlangıcı olarak Hazreti Muhammed'in Mekke'den Medine'ye göç ettiği tarih olan 622 yılının alınması (hicri takvim), sayı olarak eski sayıları, ölçü olarak da okka, dirhem, arşın, endaze, vb. ölçülerin kullanılması, Türk toplumu ile Batı toplumları arasındaki ilişkilerde büyük karışıklık ve güçlüklere yol açmaktaydı. 26 Aralık 1925'te miladi takvimin kabul edilip, alaturka saat yerine Batı'da kullanılan alafranga saatin kabul edilmesiyle, 23 Mart 1931'de çıkarılan yasayla da gram, kilogram, ton, metre, kilometre gibi ölçülerin benimsenmesiyle, bir yandan Batı ülkeleriyle ilişkiler kolaylaştırılırken, bir yandan da yurdun her yerinde tutarlı bir ölçü ve ağırlık düzeni kurulmuş oldu.

 

Soyadı Yasasının Kabulü (21 Haziran 1934)

Soyadı bulunmamasının günlük yaşamda yarattığı güçlük ve karışıklıkların önüne geçmek amacıyla 21 Haziran 1934'te çıkarılan yasayla, her Türk kendine uygun bir soyadı almakla yükümlü kılındı. 24 Kasım 1934'te çıkarılan bir yasayla da TBMM Mustafa Kemal'e Atatürk soyadını verdi. Aynı yıl çıkarılan bir başka yasayla ayrıcalıkları belirten eski unvanların yasaklanmasıyla, yasalar önünde eşitlik ilkesinin gerçekleştirilmesinde önemli bir adım atılmış oldu.

 

Eğitim ve Öğretim Devrimi (3 Mart 1924)

Osmanlı toplumundaki medreseler ile iptidai, rüştiye, idadi türünde okulların toplumun gereksinme duyduğu elemanları yetiştirme açısından özellikle sayı bakımından yetersiz kaldığını gözleyen, eğitimin önemini yaptığı konuşmalarda sık sık vurgulayan Atatürk'ün yol göstericiliği altında TBMM, eğitim ve öğretim işlerini Milli Eğitim Bakanlığı'na verip, 3 Mart 1924'te çıkardığı Öğretimin Birleştirilmesi yasasıyla, mahalle mektepleri ve medreseler kaldırıldı. Anadolu'nun çeşitli kentlerinde meslek okulları, teknik okullar, öğretmen okulları, ortaokul ve liseler açılırken, çıkarılan Üniversiteler Kanunu'yla Darülfünun kaldırılıp, yerine İstanbul Üniversitesi kuruldu

 

Harf Devrimi (1 Kasım 1928)

Öğrenilmesi son derece güç olan Arap abecesinin okuryazar sayısının artmasını engellediğini, ayrıca Türkçe sesleri dile getirmede güçsüz kaldığını gören Atatürk'ün, 1926'dan başlayarak yaptırdığı araştırmalar sonucunda, Türkçe'nin yapısına en uygun abece olduğuna karar verilen Latin abecesi alınıp, yeniden düzenlenerek, 1 Kasım 1928'de çıkarılanTürk Harfleri Hakkında Kanun'la yürürlüğe kondu ve Atatürk'ün kendisinin de katıldığı yaygınlaştırma çalışmaları sonucunda, kısa süre içinde benimsendi. OKUR YAZAR ORANI %5 LERDEN HIZLA ELLİLER- 60 LARA ULAŞTI.

 

 

Dil Devrimi (12 Temmuz 1932)

Osmanlılar döneminde aydınların büyük ölçüde Farsça ve Arapça sözcük ve dilbilgisi kuralı içeren Osmanlıca'yı kullanmalarından ötürü, aydınlar ile halkın dil bakımından birbirlerinden kopmuş olmaları, cumhuriyet öncesindeki dönemde de bazı aydınları rahatsız etmiş, Selanik'te çıkarılan (1911) Genç Kalemler dergisinde;Yeni Dil hareketi başlatılmış, ama dilde yabancı sözlüklerden yeterli bir arınma sağlanamamıştı. Türkçe'nin özleştirilerek yeni Türk abecesiyle dünyanın en zengin dillerinden biri haline getirilmesini amaç alan Atatürk, 12 Temmuz 1932'de, sonradan Türk Dil Kurumu adını alan Türk Dili Tetkik Cemiyeti'ni kurdurarak, Türkçe'nin gerçek bir bilim, edebiyat ve sanat diline dönüşmesi çalışmalarını hızlandırdı.

 

 

 BUNCA KÖKLÜ DEĞİŞİM VE KOLAYLIKLAR SONUCUNDA HIZLA BİR İLERLEME VE AYDINLANMA DÖNEMİNE GİRİLDİ.

BÖYLECE TÜRK TOPLUMU KARANLIKLARI YIRTARAK BU GÜNKÜ AYDINLIĞA KAVUŞTU.

VARILAN NOKTA YETERLİ MİDİR? ASLA .ATATÜRK YAŞASAYDI ÇOK DAHA İLERİ HAMLELERİ GERÇEKLEŞTİRME AZMİ VE KARARLIĞINDA OLACAKTI.

ÇÜNKÜ O'NUN HEDEFİ  TÜRK TOPLUMUNU ÇAĞDAŞ UYGARLIK SEVİYESİNE DEĞİL ONUN ÜZERİNE ÇIKARTMAKTI. TÜRK MİLLETİ OLARAK İNKILAPLARIN BEKÇİSİ OLMA AZMİ VE KARARLIĞINDAYIZ.

MEKANIN CENNET OLSUN BÜYÜK ÖNDER.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve buyuktire.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.