bağcılar escort

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş

Sadık Medin
Köşe Yazarı
Sadık Medin
 

TİTAN – TİTANİK

Televizyonun yurt çapında yeni yeni yaygınlaştığı yıllar. Tek bir kanala yönlendirilmiş milyonlar, yerlilerden “KAYNANALAR”, yabancılardan “KAÇAK” ve “DALLAS” dizileriyle hemhaller... Seksenli yılların başında beyazcamda, zengin olmak isteyen herkesi ilgilendiren bir reklam.Yeşilçamın starları tahvil karşılığında rol aldıkları bu müzikli reklamda neler demiyorlar ki:    “Ah usta sen ne kurnazsın Asla yaş tahtaya basmazsın” Bu ve buna benzer reklamların televizyonlarda ve gazetelerde arz-ı endam etmesiyle oluşan mâli bir heyecan fırtınası. Banka faizlerinin üzerinde, aydan aya alınan gelirlerle oluşturulan yepyeni yaşam tarzları. Bir tarafta çaycılıktan bankerliğe terfi eden zatlar diğer yanda da birikimlerini “Eti senin kemiği benim” kâbilinden banker gişelerine teslim edenler, kuyruklara eklenip saadet zincirleri oluşturan on binlerce tamahkâr  işçiler, memurlar, esnaflar ve bilumum emekliler...   Birkaç sene geçer geçmez art arda batan bankerler. Bedava peynirin ancak fare kapanında olduğunu duymayan, görüp de bilmek istemeyen , hüsrana uğrayıp yakasını paçasını nedamet feryatlarıyla parçalayanlar. Dağılan yuvalar ve sönen ocaklar. En nihayetinde su köprüyü böldükten sonra finans sektöründe yapılan yeni yasal düzenlemeler. Kısa ve kolay yoldan, çalışıp yorulmadan, lüks hayat özlemiyle yanıp tutuşanların başına gelenleri medyadan çoğumuz izledik. Kıyıda köşede telef edilecek bir birikimimizin olmamasına ne sevindik ne sevindik.   Eskiden de buna benzer saadet zincirleri revaçtaydı. Adresinize gelen mektubu çoğaltıp en az beş altı kişiye gönderdiğinizde listede üst sıralara yükseliyor, alt sıradakilerin size gönderdikleri paracıkları dört gözle bekliyordunuz.Önceliği kapmakla başınız adeta göğe eriyor ortalıkta havanızı atıp geziniyordunuz. Zamanla ahtapotun kolları dumura uğruyar, para trafiği azalıyor en alttakiler homurdanmaya başlıyordu. Zincirin halkalarına yeni halkalar eklenmeyince bu tip saadet zincirleri darmadağın olup batıyordu. Bu hengamede ,kaşıkla biriktirilen birikimler kepçeyle sağa solasvruluup heba oluyordu. “Gemisini yüzdüren kaptan, tramvayı yürüten vatman” esprisiyle yola çıkanlar alacaklarını alabilmek için soluğu mahkeme kapılarında alıyordu....   Bugünlerde de, ne yazık ki yeni bir zincir silsilesiyle karşı karşıyayız.Tamahkârlık sevdasından bir türlü kurtulamıyoruz. Medyanın gündemine yeni bir yılan çöreklendi. Bu engerek yılanının tıslaması kulaklarımızın yeni misafir. Görüntüsü her daim gözlerimizi meşgul ediyor. Dolara ve marka endeksli tasarruf sevdamızın ,yeni vizyona giren para tuzağının adı; TİTAN...   Birbirinden borç para alıp kampanyaya balıklama dalanlar, Evini arabasını satanlar,ser verip sır vermeyenler, Bu bol yağmurlu günlerde serapa dört nala koşanlar... Kardeşimiz, akrabamız,çok sevdiğimiz biryakınımız veya hiç tanımadığımız bir yurttaşımız. Seksenli yıllardaki banker faciasının yeni bir versiyonuyla karı  karşıyayız. “Biz bu filmi daha önce görmüştük” sözünü diline pelesenk eden edene.Bu gidişle, “Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak” sözünü gelecekte de söylemek bizden ırak olmasa gerek...   Avrupalı bir yazar 1800 lü yılların sonunda TİTAN isimli bir roman yazar. Romanın kahramanı Avrupa ile Amerika arasında yolcu  taşıyacak  dev bir transatlantiktir.Günlerce sürecek deniz yolculuklarına dayanıklı, iki bin civarında yolcu kapasiteli lüks bir gemidir. Her türlü konfor tasarlanmış ve uygulanmıştır. Bu devasa gemi daha ilk seferinde, romanın sonlarında ,en az kendi iriliğinde cüsseli bir buz dağına çarpar ve batar. Çarpışmanın etkisiyle yolcuların çoğu okyanusun derinliklerine boylar. Bir kısım yolcular saatler sonrasında güç bela kurtarılır. Romanın adı TİTAN, geminin adı da TİTAN...   Aradan az bir zaman geçer. Özgüveni tam bir mühendis çıkar. O günün teknolojik şartlarına rağmen, muhtemelen “TİTAN” isimli romanı okumasına rağmen para babalarını gaza getirip , Jules Verne'lik taslar ve uzun bir uğraştan sonra “TİTANİK” isimli gemiyi inşa eder. Sinemalarda ve televizyon kanallarında filmini seyrettiğimiz TİTANİK sağlam bir halef olarak selefi gibi aynısının tıpkısı bir ortamda bir buz dağına çarparak batar...    TORUNLARINIZ ÖDESİN Uzun havalara eklenen türkü misali, yeri gelmişken konumuza bir fıkra ile devam edelim. Adamın biri bakar ki karnı adamakıllı acıkmış. Ne yapsın ? En yakın bir lokantanın yolunu tutar. Kapısının üstünde gayet okunaklı bir yazı.”Siz yiyin torunlarınız ödesin”. Adamcağız okuduklarına pek inanamamış önce. Giren çıkanların çokluğuna bakıp; “Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın”diyerek içeriye dalar. Mal bulmuş mağribi gibi yedikçe yer içtikçe içer ,tıka basa karnını birgüzel doyurur. İzmir marşıyla girdiği lokantadan mehter marşıyla çıkmak ister. Şef garson yolunu keserek durdurur. Davudi bir ses tonuyla seslenir; Beyefendi hesabı kasaya lütfen ödermisiniz ?... ”Ödemesine öderim de kapının üzerindeki yazıdan haberiniz yok galiba!...”Olmazolur mu beyim. Ben eskiden tabelacıydım. O yazıyı da ben yazdım. Sizden istenilen ücret şimdi yediğiniz yemeğin değil, dedenizin yıllar öncesinde burada yediği yemeğin karşılığı. Giderken bi zahmet alttaki mini minnacık yazıyı da okuyun lütfen. Sizin yediğiniz yemeğin ücretini de  gün gelir torununuz öder. ; Şu sözü de asla unutmayın.”Borç ödemekle,yol yürümekle tükenir”...   Mehmet Sadık Medin 18 02 1998 (Güncelleme 08 11 2023)
Ekleme Tarihi: 10 Kasım 2023 - Cuma

TİTAN – TİTANİK

Televizyonun yurt çapında yeni yeni yaygınlaştığı yıllar. Tek bir kanala yönlendirilmiş milyonlar, yerlilerden “KAYNANALAR”, yabancılardan “KAÇAK” ve “DALLAS” dizileriyle hemhaller...

Seksenli yılların başında beyazcamda, zengin olmak isteyen herkesi ilgilendiren bir reklam.Yeşilçamın starları tahvil karşılığında rol aldıkları bu müzikli reklamda neler demiyorlar ki:

 

 “Ah usta sen ne kurnazsın

Asla yaş tahtaya basmazsın”

Bu ve buna benzer reklamların televizyonlarda ve gazetelerde arz-ı endam etmesiyle oluşan mâli bir heyecan fırtınası.

Banka faizlerinin üzerinde, aydan aya alınan gelirlerle oluşturulan yepyeni yaşam tarzları. Bir tarafta çaycılıktan bankerliğe terfi eden zatlar diğer yanda da birikimlerini “Eti senin kemiği benim” kâbilinden banker gişelerine teslim edenler, kuyruklara eklenip saadet zincirleri oluşturan on binlerce tamahkâr  işçiler, memurlar, esnaflar ve bilumum emekliler...

 

Birkaç sene geçer geçmez art arda batan bankerler. Bedava peynirin ancak fare kapanında olduğunu duymayan, görüp de bilmek istemeyen , hüsrana uğrayıp yakasını paçasını nedamet feryatlarıyla parçalayanlar. Dağılan yuvalar ve sönen ocaklar. En nihayetinde su köprüyü böldükten sonra finans sektöründe yapılan yeni yasal düzenlemeler.

Kısa ve kolay yoldan, çalışıp yorulmadan, lüks hayat özlemiyle yanıp tutuşanların başına gelenleri medyadan çoğumuz izledik. Kıyıda köşede telef edilecek bir birikimimizin olmamasına ne sevindik ne sevindik.

 

Eskiden de buna benzer saadet zincirleri revaçtaydı. Adresinize gelen mektubu çoğaltıp en az beş altı kişiye gönderdiğinizde listede üst sıralara yükseliyor, alt sıradakilerin size gönderdikleri paracıkları dört gözle bekliyordunuz.Önceliği kapmakla başınız adeta göğe eriyor ortalıkta havanızı atıp geziniyordunuz. Zamanla ahtapotun kolları dumura uğruyar, para trafiği azalıyor en alttakiler homurdanmaya başlıyordu. Zincirin halkalarına yeni halkalar eklenmeyince bu tip saadet zincirleri darmadağın olup batıyordu. Bu hengamede ,kaşıkla biriktirilen birikimler kepçeyle sağa solasvruluup heba oluyordu. “Gemisini yüzdüren kaptan, tramvayı yürüten vatman” esprisiyle yola çıkanlar alacaklarını alabilmek için soluğu mahkeme kapılarında alıyordu....

 

Bugünlerde de, ne yazık ki yeni bir zincir silsilesiyle karşı karşıyayız.Tamahkârlık sevdasından bir türlü kurtulamıyoruz. Medyanın gündemine yeni bir yılan çöreklendi. Bu engerek yılanının tıslaması kulaklarımızın yeni misafir. Görüntüsü her daim gözlerimizi meşgul ediyor. Dolara ve marka endeksli tasarruf sevdamızın ,yeni vizyona giren para tuzağının adı; TİTAN...

 

Birbirinden borç para alıp kampanyaya balıklama dalanlar, Evini arabasını satanlar,ser verip sır vermeyenler, Bu bol yağmurlu günlerde serapa dört nala koşanlar...

Kardeşimiz, akrabamız,çok sevdiğimiz biryakınımız veya hiç tanımadığımız bir yurttaşımız.

Seksenli yıllardaki banker faciasının yeni bir versiyonuyla karı  karşıyayız. “Biz bu filmi daha önce görmüştük” sözünü diline pelesenk eden edene.Bu gidişle, “Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak” sözünü gelecekte de söylemek bizden ırak olmasa gerek...

 

Avrupalı bir yazar 1800 lü yılların sonunda TİTAN isimli bir roman yazar. Romanın kahramanı Avrupa ile Amerika arasında yolcu  taşıyacak  dev bir transatlantiktir.Günlerce sürecek deniz yolculuklarına dayanıklı, iki bin civarında yolcu kapasiteli lüks bir gemidir. Her türlü konfor tasarlanmış ve uygulanmıştır.

Bu devasa gemi daha ilk seferinde, romanın sonlarında ,en az kendi iriliğinde cüsseli bir buz dağına çarpar ve batar. Çarpışmanın etkisiyle yolcuların çoğu okyanusun derinliklerine boylar. Bir kısım yolcular saatler sonrasında güç bela kurtarılır. Romanın adı TİTAN, geminin adı da TİTAN...

 

Aradan az bir zaman geçer. Özgüveni tam bir mühendis çıkar. O günün teknolojik şartlarına rağmen, muhtemelen “TİTAN” isimli romanı okumasına rağmen para babalarını gaza getirip , Jules Verne'lik taslar ve uzun bir uğraştan sonra “TİTANİK” isimli gemiyi inşa eder.

Sinemalarda ve televizyon kanallarında filmini seyrettiğimiz TİTANİK sağlam bir halef olarak selefi gibi aynısının tıpkısı bir ortamda bir buz dağına çarparak batar...

 

 TORUNLARINIZ ÖDESİN

Uzun havalara eklenen türkü misali, yeri gelmişken konumuza bir fıkra ile devam edelim. Adamın biri bakar ki karnı adamakıllı acıkmış. Ne yapsın ? En yakın bir lokantanın yolunu tutar. Kapısının üstünde gayet okunaklı bir yazı.”Siz yiyin torunlarınız ödesin”. Adamcağız okuduklarına pek inanamamış önce. Giren çıkanların çokluğuna bakıp; “Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın”diyerek içeriye dalar. Mal bulmuş mağribi gibi yedikçe yer içtikçe içer ,tıka basa karnını birgüzel doyurur. İzmir marşıyla girdiği lokantadan mehter marşıyla çıkmak ister. Şef garson yolunu keserek durdurur. Davudi bir ses tonuyla seslenir; Beyefendi hesabı kasaya lütfen ödermisiniz ?... ”Ödemesine öderim de kapının üzerindeki yazıdan haberiniz yok galiba!...”Olmazolur mu beyim. Ben eskiden tabelacıydım. O yazıyı da ben yazdım. Sizden istenilen ücret şimdi yediğiniz yemeğin değil, dedenizin yıllar öncesinde burada yediği yemeğin karşılığı. Giderken bi zahmet alttaki mini minnacık yazıyı da okuyun lütfen. Sizin yediğiniz yemeğin ücretini de  gün gelir torununuz öder. ; Şu sözü de asla unutmayın.”Borç ödemekle,yol yürümekle tükenir”...

 

Mehmet Sadık Medin 18 02 1998 (Güncelleme 08 11 2023)

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve buyuktire.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.