bağcılar escort

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler meritking giriş kingroyal giriş

Şevket Bahçelioğlu
Köşe Yazarı
Şevket Bahçelioğlu
 

ÇILGIN PROJE ( 2 )

Dünkü yazımda Dünya incisi İstanbul’un plansız programsız büyümesinin getirdiği sorunları dile getirerek onca sorun arasında acil ve akılcı projelerin de yapılabildiğine değinmiştim. Bunların başında birinci ve ikinci boğaz köprüleri geliyordu. Düşünebiliyor musunuz bu köprüler olmasaydı İstanbul’un hali nice olurdu? Bunların yanında üçüncü köprü, Marmaray, Avrasya Tüneli, Osmangazi köprüsünün de lüzumsuz olduğunu söylemek elbette mümkün değil. Vatandaş olarak itirazım birilerin cebine haksız kazançlar aktarılacağına tıpkı ilk iki köprü gibi devlet kaynaklarıyla yapılıp iki üç yıllık gelirleriyle kendini amorti edebilecek şekilde yapılabilseydi bize sadece alkışlamak düşerdi.  Halbuki “ Cebimizden bir kuruş çıkmadan bu tesisleri yapıyoruz.” söylemi tam bir fiyaskoyla sonuçlanmış durumda. Her yıl geçiş garantisi verdiğimiz fakat geçmeyen araçlar nedeniyle milletçe ödemek zorunda kaldığımız ücretler dudakları uçuklatan milyarlarca lirayı bulmaktadır. Öve öve bitiremedikleri şehir hastanelerinin durumu da içler acısı. Yine vaat ettikleri müşteriler ( Yani hastalar) gelmeyince gelmeyen hastalar yüzünden ödenen paralar da midemizi tırmalamaya başlamış durumda. Özel sektöre yaptıracaksak bu tesislerin kazanç riskleri de kendilerine ait olmalı, geçiş ve hasta garantili ihalelerle bu yatırımları yapan özel şirketler iki üç yıllık gelirleriyle masraflarını çıkartıp yirmi yıl otuz yıl ballı kazançlarla keyif çatmaya devam edecek. Köprüye, otoyola, hastaneye müşteri garantisi veren devlet aynı mantıkla düşünecek olursak mahallemizde hizmet vermek üzere, açılan bakkal dükkanına da, pastaneye, manava da kazanç garantisi verebilmeli. Olmaz diyorsunuz değil mi? Evet her yatırımın bir riski vardır. Bu risk köprü, otoyol ve hastane yapanlar için de geçerli olmalı. Gelelim Kanal İstanbul’a; iki üç yıl önce de gündeme geldiğinde, Boğaziçi’nde köşk yapmaya yer kalmadığı için yeni bir rant kapısı açmak lazım diye yorumlamıştım. Sayılamayacak kadar sakıncalar yaratacağı işin uzmanları tarafından açıklanmaya çalışılan bu dev yatırım, gerçek anlamda çılgın bir proje olacaktır. Ben işin teknik, ekonomik ve siyasi boyutlarını konunun uzmanına bırakarak başka yönleriyle ele almak istiyorum. Konu uzmanları tarafından enine boyuna tartışılmalı, gerçek maliyeti hesaplanmalı, bunu illaki yapmak lüzumunu hissediyorsak nasıl ve hangi kaynakla yapacağımızı tespit etmeliyiz. Birinci ve ikinci köprüler gibi devlet eliyle yapılması elbette en doğru olanı. Rant peşinde kaşanlara fırsat verilmemelidir. Kanal kokusu alan ve rant düşüne yatanlara hayat kırıklığı yaşatacak tedbirler mutlaka alınmalı. Bu cümleden olmak üzere son iki üç yıl içinde el değiştiren araziler beyan değeri üzerinden kamulaştırılmalıdır. Katarlı hatunun aldığı 44.000 m2 lik arazi de yine beyan değeri üzerinden kamulaştırılmalıdır. Bu proje illa yapılacaksa devlet imkanlarıyla yapılmalı, özel sektöre ihale edilmemelidir. 82 Milyon insanımızın hakkı olan paralarla yapılacağına göre, bu insanların hakkı, parası olanlara peşkeş çekilmemelidir. Kanalın iki yakasındaki arazilerin değeri tahmin edilemeyecek kadar artacağı için iki yanda 5 km.lik alan içinde kalan arazilerde doğacak kıymet artışının yarısı şerefiye payı olarak devletleştirilmelidir. Bu yolla elde edilecek gelirler 82 milyonun kullanabileceği yurdun çeşitli yerlerindeki tesislerin yapımında kullanılmalıdır. Ve bu proje sadece İstanbul’u değil, bütün ülkemizi ilgilendirmektedir. Bir müddet önce Sayın Recep Tayyip Erdoğan bir konuyu referanduma götürmek istediğinde” Referandumlara hazır olmalıyız, referandumdan korkmamalıyız” şeklinde beyanda bulunmuştu.  Gerçekten böyle önemli bir konuda halkın görüşünü almak son derece isabetli olacaktır. Böylece demokrasi de esas olan halk iradesinin gerçekleşmesi de söz konusu olacaktır. Bu ülkede seçimler üç ay erkene alınsın mı alınmasın mı? Siyasi yasaklar kalksın mı kalkmasın mı?  gibi lüzumsuz sebeplerle referandum yapılabildiğine göre böyle önemli bir projenin, ben yaptım oldu mantığıyla yapılması büyük bir gaflet olur. Referandum sonucuna göre kanalın yapılmasının veya yapılmamasının sorumluluk ve vebali de halka ait olacaktır. Sön söz; bu proje referanduma götürülmeden asla uygulanmamalıdır.  
Ekleme Tarihi: 19 Aralık 2019 - Perşembe

ÇILGIN PROJE ( 2 )

Dünkü yazımda Dünya incisi İstanbul’un plansız programsız büyümesinin getirdiği sorunları dile getirerek onca sorun arasında acil ve akılcı projelerin de yapılabildiğine değinmiştim. Bunların başında birinci ve ikinci boğaz köprüleri geliyordu. Düşünebiliyor musunuz bu köprüler olmasaydı İstanbul’un hali nice olurdu?

Bunların yanında üçüncü köprü, Marmaray, Avrasya Tüneli, Osmangazi köprüsünün de lüzumsuz olduğunu söylemek elbette mümkün değil. Vatandaş olarak itirazım birilerin cebine haksız kazançlar aktarılacağına tıpkı ilk iki köprü gibi devlet kaynaklarıyla yapılıp iki üç yıllık gelirleriyle kendini amorti edebilecek şekilde yapılabilseydi bize sadece alkışlamak düşerdi.  Halbuki “ Cebimizden bir kuruş çıkmadan bu tesisleri yapıyoruz.” söylemi tam bir fiyaskoyla sonuçlanmış durumda. Her yıl geçiş garantisi verdiğimiz fakat geçmeyen araçlar nedeniyle milletçe ödemek zorunda kaldığımız ücretler dudakları uçuklatan milyarlarca lirayı bulmaktadır.

Öve öve bitiremedikleri şehir hastanelerinin durumu da içler acısı. Yine vaat ettikleri müşteriler ( Yani hastalar) gelmeyince gelmeyen hastalar yüzünden ödenen paralar da midemizi tırmalamaya başlamış durumda. Özel sektöre yaptıracaksak bu tesislerin kazanç riskleri de kendilerine ait olmalı, geçiş ve hasta garantili ihalelerle bu yatırımları yapan özel şirketler iki üç yıllık gelirleriyle masraflarını çıkartıp yirmi yıl otuz yıl ballı kazançlarla keyif çatmaya devam edecek. Köprüye, otoyola, hastaneye müşteri garantisi veren devlet aynı mantıkla düşünecek olursak mahallemizde hizmet vermek üzere, açılan bakkal dükkanına da, pastaneye, manava da kazanç garantisi verebilmeli. Olmaz diyorsunuz değil mi? Evet her yatırımın bir riski vardır. Bu risk köprü, otoyol ve hastane yapanlar için de geçerli olmalı.

Gelelim Kanal İstanbul’a; iki üç yıl önce de gündeme geldiğinde, Boğaziçi’nde köşk yapmaya yer kalmadığı için yeni bir rant kapısı açmak lazım diye yorumlamıştım. Sayılamayacak kadar sakıncalar yaratacağı işin uzmanları tarafından açıklanmaya çalışılan bu dev yatırım, gerçek anlamda çılgın bir proje olacaktır. Ben işin teknik, ekonomik ve siyasi boyutlarını konunun uzmanına bırakarak başka yönleriyle ele almak istiyorum. Konu uzmanları tarafından enine boyuna tartışılmalı, gerçek maliyeti hesaplanmalı, bunu illaki yapmak lüzumunu hissediyorsak nasıl ve hangi kaynakla yapacağımızı tespit etmeliyiz. Birinci ve ikinci köprüler gibi devlet eliyle yapılması elbette en doğru olanı.

Rant peşinde kaşanlara fırsat verilmemelidir. Kanal kokusu alan ve rant düşüne yatanlara hayat kırıklığı yaşatacak tedbirler mutlaka alınmalı. Bu cümleden olmak üzere son iki üç yıl içinde el değiştiren araziler beyan değeri üzerinden kamulaştırılmalıdır. Katarlı hatunun aldığı 44.000 m2 lik arazi de yine beyan değeri üzerinden kamulaştırılmalıdır. Bu proje illa yapılacaksa devlet imkanlarıyla yapılmalı, özel sektöre ihale edilmemelidir. 82 Milyon insanımızın hakkı olan paralarla yapılacağına göre, bu insanların hakkı, parası olanlara peşkeş çekilmemelidir. Kanalın iki yakasındaki arazilerin değeri tahmin edilemeyecek kadar artacağı için iki yanda 5 km.lik alan içinde kalan arazilerde doğacak kıymet artışının yarısı şerefiye payı olarak devletleştirilmelidir. Bu yolla elde edilecek gelirler 82 milyonun kullanabileceği yurdun çeşitli yerlerindeki tesislerin yapımında kullanılmalıdır.

Ve bu proje sadece İstanbul’u değil, bütün ülkemizi ilgilendirmektedir. Bir müddet önce Sayın Recep Tayyip Erdoğan bir konuyu referanduma götürmek istediğinde” Referandumlara hazır olmalıyız, referandumdan korkmamalıyız” şeklinde beyanda bulunmuştu.  Gerçekten böyle önemli bir konuda halkın görüşünü almak son derece isabetli olacaktır. Böylece demokrasi de esas olan halk iradesinin gerçekleşmesi de söz konusu olacaktır.

Bu ülkede seçimler üç ay erkene alınsın mı alınmasın mı? Siyasi yasaklar kalksın mı kalkmasın mı?  gibi lüzumsuz sebeplerle referandum yapılabildiğine göre böyle önemli bir projenin, ben yaptım oldu mantığıyla yapılması büyük bir gaflet olur. Referandum sonucuna göre kanalın yapılmasının veya yapılmamasının sorumluluk ve vebali de halka ait olacaktır. Sön söz; bu proje referanduma götürülmeden asla uygulanmamalıdır.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve buyuktire.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.